Haber Türk televizyonu önceki akşam haber bülteninde, Samsun'daki sel felaketinin görüntülerini yayınlıyordu.
Sosyal medyada kimi görüntülerde araçların sel suyunda sürüklendiğini falan görmüş ve ''Ah- vah'' etmiştik ama asıl ''Ah - vah'' etmemiz gereken durum, sel sonrası görüntülermiş.
Televizyon, sel sonrası görüntüleri Terme'den veriyordu.
Tarlalar su altındaydı.
Terme'de ekili ve dikili arazilerin tamamına yakını ya fındık bahçesidir, ya da çeltik tarlasıdır.
Çeltik suda yetişir.
Amenna.
Ve fakat.
Çeltik tarlasındaki su da15- santimi geçmemelidir.
Fazlası için anca ''Geçmiş olsun'' demek kalır.
Zarardır yani.
Ki;
Selle gelen su zaten, bir taşkının sonucudur.
Önüne ne gelirse süpürür ve alır gider ki, felaket sonrası tarlalarda biriken su da, Çeltik için gerekli olan suyun iki-üç katından fazlaydı.
Fındık bahçeleri desen, onlarda da durum farklı değil.
Zarar büyük yani anlayacağınız.
Vatandaşın zararı zaten tazmin olunmaz da, o aileler bundan sonra ne yer, ne içerler varın onu da siz düşünün gayri.
Resmin bütününe baktığımızda, sel sonrası oluşan zarar, sadece köylü vatandaşların zararı da değildir.
Selden dolayı ekonomik bir kayıp varsa o ülkece hepimizin kaybıdır aslında.
Ki;
Sadece ekili alanlara da zarar vermemiş sel suyu.
Kent merkezlerindeki sanayi çarşılarıyla birlikte birçok yerleşim yerine zarar verdi.
Milyonluk otomobiller sürükleniyordu selde.
Bir zarar varsa, o zarar, az ya da çok, hepimizin zararıdır aslında.
Sel oluştu.
Zarar büyük yani!
Vatandaşın zararının nasıl karşılanacağı sorusuna verilecek cevap canı yanan vatandaşlar için önemlidir elbette ama burada sorulması gereken soru, ''Neden her yıl bu memlekette sel vakası yaşanıyor?'' sorusu olmalıdır bence.
Sahi neden her yıl sel vuruyor bizi.
Rahmetli Yıldıray Çınar'dan dinlediğimiz ''Çarşamba'yı sel aldı'' diye bir türkü bile yakılmış.
Sel felaketini yaşamak, yöre halkının kaderiymiş gibi anlaşılabilir belki ama öyle değil aslında.
Yağışlar şiddetini arttırdığında ufak tevek taşkınlar yaşansa da yöre halkına zarar verecek çapta oluşmuyor yanı Çarşamba’daki taşkınların hiç biri.
Yeşilırmağa gem vurulandan beri yani Ayvacık ve Balahor barajları yapılandan bu yana, Çarşamba'yı sel almıyor aslında.
Demem o ki;
Bilime ve tekniğe göre önlemler alınması durumunda su taşkınları da kontrol edilebiliyor.
Sel Terme'ye de zarar veremsin diye de, yıllar önce Salıpazarı barajının yapılması kararlaştırılmıştı.
Yaklaşık 6 yıl önce yani 2017 yılında da ihalesi yapılmıştı.
Hala bir kazma vurulmuş değil o baraj için.
Salıpazarı ve Terme'de geçen yılda da, hatta önceki yıllarda da sel felaketi yaşandı.
Önceki akşam Haber Türk televizyonun haber bültenlerinde izlediğimiz görüntülerin benzerlerini biz geçen yıllarda da izlemiştik aslında.
Sel felaketi bu yıl ilk defa yaşanmış değil yani onu söylemek istiyorum.
Ve fakat.
Her sel felaketi sonrası, ''Bölgede yüz yılın yağışı oluştu'' diye aynı sözleri işitiyoruz.
Hani nasıl söylenir:
''Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur''
Öyle yani.
Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar alınamayacağını ne zaman öğreneceğiz acaba.
Daha önce de söyledim.
Yine söylüyorum.
Yağmur suyu zarar vermez ve öldürmez.
Zarar veren de, can kayıplarına neden olan da su taşkınıdır.
Su taşkınlarına neden olan da, yapılaşma sırasında yaptığımız yanlışlardır ama yine de önüne geçmek mümkündür.
Doğru yatırımlarla elbette!
Gazeteci arkadaşım Gülsüm Atik bir yazısında ''Salıpazarı barajı ne oldu?'' diye sormuştu.
Ben de soruyorum buradan.
Altı yıl önce ihalesi yapılmış o baraj nerede?
Var mı bir cevabınız?