Salgın tehlikeli boyutlara ulaştı.
Hastaneler covidli hastalarla doldu taştı.
Servisler ağzına kadar dolu.
Bazı hastanelerde koridorlardaki sedyelerde yatıyor hastalar.
Bazı hastanelerin de servislerinde yer kalmadığı için acil servislerde entübe edilen hastalar bile var.
Her doktor ve hastane yöneticisi, hastaları yoğun bakımda veya serviste tedavi etmek ister ama hastane yöneticileri ve doktorlar, soruna çözüm bulmakta zorlanıyorlar artık.
Salgının önüne geçebilmek için canla başla çalıştıklarını biliyorum ama yığılma öylesine fazla oldu ki, onların çabası da çözüm üretmeye yetmiyor artık.
Pazar günü Samsunspor'un, Tuzlaspor'la oynadığı maçı izlemek için gittiğim stadyumda, bir kulüp çalışanı arkadaşımızın annesinin, yoğun bakıma alınamadığı için acil serviste yaşamını yitirdiğini öğrendim.
Bu durumda kimse hastane yöneticilerini suçlayamaz.
Her ne yaptıysak.
Biz yaptık kendimize.
Kurallara uymadık.
''Bana bir şey olmaz'' dedi kimimiz.
Kimimiz de ''atın ölümü arpadan olsun'' gibi saçma sapan bir vurdumduymazlık içinde oldu.
Yaz aylarında oldukça azalan virüsün etkisini yeniden tavan yaptırdık.
Düğünlerde omuz omuza halay çektik.
Cenazelerde yakınlarımızın acısını kucaklaşarak hafifletmeye çalıştık.
Virüse davetiye çıkardık adeta.
Arkadaşımız Okan Aralan, iki hafta önce kız beyin kanaması geçiren kardeşini kaybetmişti.
Ateş düştüğü yeri yakıyor elbette.
Büyük bir acı yaşadı arkadaşımız ve ailesi.
Acıyı paylaşmak için çok sayıda kişi ziyaretlerine gelmiş.
Bu durumda Aralan ailesinde herkes virüse yakalanmış.
Sefa Abi, Okan'ın babası yani cenaze töreninden birkaç gün sonra halsizlik ve bedeninde ağrı hissetmeye başlamış, ateş ve öksürük gibi başka bir belirti de olmayınca covid'den hiç şüphe duymamışlar ama ayağa kalkamaz hale gelince Araştırma Hastanesine kaldırılan Sefa Abi'nin Covid19'a yakalandığı anlaşılmış.
Durumu ağılaşınca da Tıp Fakültesi hastanesine kaldırılan Sefa Abi uyutuluyor şimdilerde.
Tanıdığım en cana yakın insanlardan biriydi Sefa Abi, Covid 19 'la savaşıyor şimdi.
Tıpkı, sevgili dostum Yüksel Yıldırım ve virüsün bulaştığı binlerce insan gibi.
Daha önce kronik hastalıklara yakalanmış olanlar için süreç daha ağır geçiyor ve hatta kaybettiklerimiz de oluyor ama dün Güven Gümüşdağ'ın iyileşeceğine olan inancımı dile getirirken, ''İyiler kazanır'' demiştim ya.
Sefa Abi de, Yüksel kardeşim de ve hatta diğer iyi insanların tümü, bu virüsü yeneceklerdir.
İnanıyorum buna.
Dua ediyoruz hepsi için.
Ve fakat.
Sadece dua da yetmiyor bazen.
Virüsü yenmemiz için gerekli olan tedbirleri alacağız
Millet olarak bize düşen görevleri yerine getirmeliyiz önce.
Nedir bunlar, bir kere daha hatırlayalım.
Maske..
Mesafe..
Temizlik..
Bu kadar basit yani.
Devletin de bazı tedbirleri alması gerekiyor bu arada.
Tedbirlerin uygulanmasını sağlamak adına da bir dizi yasağı uygulamaya koyması gerekiyor.
İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ''bir süre için İstanbul'u kapatın'' diyor mesela.
Bence, sadece İstanbul'u da kapatmak da yetmeyecektir.
Türkiye geneli için de bir süreliğine sokağa çıkma yasağı düşünülebilir pekala.
Ama bunun ekonomik kriz gibi bir sonucu doğurma ihtimali de var ama.
Bu konuda tedbir almak da hükümetin görevidir.
''İşe gitmeyeceksin'' dediği vatandaşın iaşesini sağlamak zorundadır devlet.
''Dükkanını açmayacaksın'' denileni esnafların da, devlete olan borçları ya silinmeli, ya da ertelenmeli.
Faiz yükü altında da ezdirilmemeli insanlar.
14 gün için olsa bile fabrikaların çarkları duracaksa, bacaların yeniden tütmesini sağlamak için de bir dizi önlemin alınması gerekecektir.
Türkiye kapanırsa herkes bundan etkilenecek yani.
Gazeteler mesela ki en fazla da yerel gazeteler etkilenecektir.
İç kararttım biliyorum.
Hiç bir şey bir insansın hayatından daha önemli değil ama eve kapanmamız istenecekse ki, istenmelidir de.
Bunun olması durumunda oluşacak ekonomik sorunların aşılması için nasıl olacağını bilmemekle birlikte 'Devlet Baba' da, üzerine düşeni yapmalıdır.