Basın İlan Kurumu, ‘Yeni Nesil Gazetecilik’ olarak adlandırdığı günümüz gazetecilik anlayışı çerçevesinde internet medyasının geleceğinin tartışıldığı ‘’Çevrimiçi Gazetecilik’’ programının ikincisini Samsun’da gerçekleştirdi.
Ülkemizde medya kuruluşları zor günlerden geçiyor.
İhale yasası son 15 yıl içersinde kaç kere değişti bilmiyorum.
Yasa kevgire döndü adeta.
Birçok kamu kuruluşu, ihale yasasındaki boşluktan yararlanarak satın alımları teklif alma ve davet esasına göre yapıyor.
İhaleler ilana çıkmadığı için özellikle yerel basın büyük para kaybediyor belki ama kaybeden sadece medya kuruluşları olmuyor.
İhaleye çıkılmayınca iş dünyasının da çoğu alımlardan haberi olmuyor.
Çok kişi kaybediyor.
Ama bu arada davet esasına göre ihaleyi alan birileri zengin oluyor.
Birileri aradan çıkarılırken, birileri de aradan sıyrılıyor yani.
Toplantının açılışını yapan Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Rıdvan Duran, ilan gelirlerinin son yıllarda arttığından söz etti ama durum aslında hiç de onun söylediği gibi değildi.
Geçen yıldan bu yana ilan gelirlerinde ciddi bir düşüş yaşanıyor.
Mesela, Sinop 15 Eylül Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Cengiz Demirel’in, Sinop’ta son aylarda hiç resmi ilan yayınlanmadığını hatırlatması Genel Müdüre cevap niteliğindeydi.
Yeni nesil gazetecilerin ‘Uslu Çocuklar’ olması da isteniyor.
Basın ilan Kurumu Kontrol Hizmetleri Müdürü İbrahim Delibaş, BİK’in ceza vermek için kurulmadığını söylediği konuşmasının bir bölümünde internet medyasına resmi ilan vermek için yapılan çalışmaları anlatırken tehdit, şantaj ve devlete karşı suç işleyenlere ilan vermeyeceklerini söylemesi de ilginçti.
Hukuk sistemimiz, suç ve cezayı tanımlar.
Gazeteci de olsa suç işleyen herkes cezasını çeker.
Basın İlan Kurumunu, adliye teşkilatının yanı sıra ikinci bir yargı kurumu olarak görmek istemem doğrusu.
İyi niyetle söylendiğinden eminim elbette ama bir yetkili böyle bir şey söyleyince konunun ucu açık kalır.
BİK’in şimdiki görevlilerinden beklemesem de daha sonra göreve gelecek olanların ‘Gözünün üzerinde kaşın vardı’ gibisinden anlayışlarla durumdan vazife çıkaracaklarını kimse garanti edemez diye düşünüyorum.
Aba altından sopa göstermenin bir anlamı yok yani onu söylemek istiyorum.
Samsun Valisi Osman Kaymak mesela, açılış konuşmasını yaparken ‘’Basın hürdür, sansür edilemez’’ dedi.
Çok da doğru söyledi.
Ama günümüzde, sayfalar sansürle boş bırakılmıyor elbette ama dolaylı sansür uygulamaları da yok değil.
Akreditasyon uygulamaları bunun en belirgin örneğidir.
Belediye reklamlarının, sadece başkanı destekleyen basın kuruluşlarına verilmesi ise bu duruma başka bir örnek olarak gösterilebilir belki.
Valinin ‘’Basın Hürdür, sansür edilemez’’ dediği konuşmasından önce kürsüye gelen Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Demir’in, ‘’Büyükşehir Belediyesi olarak yerel basını destekliyoruz ama bazı basın kuruluşlarını şehrin enerjisini azaltan yapılar olarak görüyoruz’’ demesi ise manidardı.
Demir ‘’Beni destekleyeni, ben de desteklerim mi?’’ demek istedi pek anlayamadım.
* * *
Karaoğlan
Üç kez Başbakan oldu.
İlk başbakanlığında ‘Kıbrıs Fatihi’ oldu.
Üçüncü kez koltuğa oturduğunda ‘Bölücü başını’ alıp yurda getirdi.
Ambargolar ve krizlerle boğuştu.
Deprem felaketinin yaşandığı 1999’da ekonomimiz alt üst oldu.
Ama hiç şikayet etmedi.
Mütevazı yaşamıyla tanındı.
Oran sitesindeki evinden başka serveti de olmadı.
‘’Ne ezilen, ne ezen, insanca hakça bir düzen’’ dedi.
‘‘Umudumuz Ecevit’’ oldu.
Karaoğlan olarak, siyaset dünyamıza girdi ve Karaoğlan olarak aramızdan ayrıldı.
Onu çok özlüyoruz.
* * *
Vatandaş Mustafa
Arkadaşlarım Ali ve Musa Orhan’ın babalarıydı ve ben de bu vesileyle tanımıştım onu ama Türkiye onu Fırtına Vadisi üzerine yapılmak istenen hidroelektrik santrallerini engellemek için verdiği mücadeleyle sırasında ‘Vatandaş Mustafa’ olarak tanıdı.
Ali ve değer yakınlarına başsağlığı dilerken ‘’Kavgasını verdiği topraklara mı götürüyorsunuz’’ diye sordum.
Sizlerin Vatandaş Mustafa’sı ama bizim Mustafa Amcamız, Pazar günü Çinçiva’da sonsuzluğa uğurlandı.
Işıklarda uyur inşallah.