922,7 milyar liralık vergi toplanması öngörülen gelecek yılın bütçesi meclise sunuldu ve hemen tartışılmaya başlandı..
Henüz tasarı halinde ama yeni bütçeye en sert eleştirilerden biri CHP Genel Başkan Yardımcılarından Bülent Kuşoğlu’ndan geldi.
‘’Yeni bütçenin, sanki hiç pandemi ortamı yokmuş ve olmamış gibi bir anlayışla hazırlanmış’’ diyen Kuşoğlu, hükümetin 2020 yılında vergi toplayamamasına rağmen 2021 yılında bir trilyona yakın vergi toplamayı düşünmesiyle ilgili öngörüsünü de gerçekçi bulmadığını, gelecek yıl vatandaşın vergi yükü altında ezileceğini ileri sürdü.
İYİ Parti’de Genel Başkan Yardımcılığı ile birlikte ekonomi politikalarının başına getirilen Samsun Milletvekili Erhan Usta da dün sabah, FOX TV’de İsmail Küçükkaya’nın ‘’Çalar Saat’’ programının konuğuydu.
Erhan Usta da, bütçeyle ilgili benzer eleştirileri getirdi.
’Bu bütçede memur yok, bu bütçede işi yok, emekli yok, 200 gündür işyeri kapalı esnaf yok’’ diyen Usta, vergi gelirlerinde geçen yıla göre yüzde 16 oranında bir atış görülüyor olmasının, vatandaşın sırtına yeni vergi yükü ekleneceğini ileri sürdü.
Yeni bütçenin toplumun sorunlarını çözecek ölçüde görmediğinin de altını çizen Erhan Usta, ‘’Nedir en büyük sorunumuz?’’ diye sorarken cevabını da, ‘’Büyük bir ekonomik kriz yaşıyoruz’’ diyerek bizzat kendisi veriyor.
İşsiz sayısının 12 milyonun üzerine çıkmasına da dikkati çeken Usta, gençlerin iş bulamadığı böyle bir ortamda, bütçenin toplumun sorunlarına çare olmasını beklediklerini ama umulanın asine yeni bütçenin bu beklentiyi karşılamaktan uzak olacağını söyledi.
MHP’den Grup Başkanvekili olarak görev yaptığı dönemde kendisiyle yaptığım bir röportajda da söylediği gibi, AK Parti hükümetlerini iki ayrı dönemde değerlendiriyor Erhan Usta, 2002-2007 yıllarında çok başarılı gördüğü ekonomi yönetiminin, 2007 yılından sonra bozulduğunu ileri sürüyor.
Usta, 2007 yılından sonraki bozulmanın etkilerinden birinin o dönemde yaşanan küresel krizler olabileceğini ancak, ekonomideki kötü gidişin en önemli etkisinin kamu açığının maastrich kriterlerinin yaklaşık iki katı fazla olması nedeniyle israf ekonomisine bağlı olduğunu iddia ediyor.
Usta, ekonomik krizin bu kadar derinleştiği dönemlerde ve ayrıca pandeminin de etkilediği ülkemizde, bu durumla mücadele edecek ve yoksulluğu da azaltacak harcamalar beklenmesi gerektiğini belirtirken, yeni bütçeyi değerlendirmek için 2020’de ne yapıldığına bakmak gerektiğine vurgu yaptı.
2020 yılında açıklanan ekonomik paketlere de değinen Usta, ‘’Pandemi nedeniyle vatandaşımıza verilen destek sadece 8 milyar liraydı’’ dedi.
Yaklaşık 1,2 trilyon liralık bütçeden pandemi döneminde vatandaşa sağlanan 8 milyar liralık destek yeterlimiydi, varın buna siz karar verin.
ABD’nin yaptığı gibi vatandaşa doğrudan para veremedik.
Ki;
‘’Gelir transferi’’ deniyor buna.
Türkiye bunu yapabilir mi, kredi vermek yerine vatandaşına doğrudan para verebilir mi?
Veremeyeceğini anlaşılıyor çünkü yeni bütçede dönüşüm özelliği olmadığı anlaşılıyor.
Bütçenin esnekliği yok yani.
Vatandaştan alınan paranın olduğu gibi kamu harcamalarına ve borca gideceği anlaşılıyor.
245 milyar liralık açıkla bağlanan bütçedeki öngörüler tutar mı?
Bunun cevabını verebilmek için bu yılın bütçesinin nasıl gerçekleşeceğini görerek verebilir aslında.
Hükümet 2020 yılı bütçesini hazırlarken 139 milyar liralık açık öngörmüştü ama şimdiden bu açığın 239 milyar liraya ulaştığını anlıyoruz ancak, hükümetin 300 milyar liranın üzerinde borçlanma yetkisi almış olmasıyla açığın daha da büyüyecek olmasının endişesini de taşıyoruz.
***
Bekir Coşkun’unun ardından
Benim Günaydın’da çıraklık ettiğim yıllarda o ‘’Dokuzuncu Köy’’ köşesinde Türkiye gerçeklerini yazıyordu.
Hep doğruları yazdı.
Bir kere kovuldu.
O durum da, iktidar baskısına dayanamayan Hürriyet’te yaşanmıştı.
Bir zamanlar ‘’Türk Basının Amiral Gemisi’’ adı verilen Hürriyet de, güçlü kalemlerini peşi sıra kovmak zorunda kalınmasının ardından bir daha o eski Hürriyet olamadı zaten.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar diye mi bilmem, bu olaydan sonra ‘’Dokuzuncu Köy’’ adlı köşesini ‘’Onuncu Köy’’ başlığı altında yazmaya başlamıştı.
Emekten yanaydı Bekir Coşun.
İnsan haklarını savunduğu gibi hayvan haklarını savunacak kadar da duyarlı bir yazardı.
Yitirdiği köpeği Pako’nun ardından kaleme aldığı ‘’Pako’ya mektuplar’’ yazılar dizisini okumayan var mı bilmiyorum.
Sade ve yalın bir dille yazardı.
Türkçeyi en iyi şekilde kullanan çok az sayıda köşe yazarlarından biriydi.
Hastalığına teşhis konduğu günlerde yazdığı ‘’Bu geceler niye böyle uzun’’ başlıklı yazısında ‘’MR makinesinin tüneline yavaş yavaş girerken, başımı kaldırıp baktım, Andre’yi içeri almamışlardı…
O beyaz borunun içinde inanılmaz uğultular başladığında kendimi çok yalnız hissettiğimde, zor anımda ilk kez onsuzdum…
Biraz sonra dışarıda kalmış ayak bileğimde bir elin sıcaklığını hissettim..
Çıktığımda ’Andree buradaydı’ dedim…
Gülümseyerek ‘Nasıl anladınız?’ diye sordu..
Ben o sıcaklığı nerede olsa tanırım doktor…’’ diye yazarken de, karısı Andree’ye duyduğu derin sevgiyi anlatmıştı hepimize.
Son yazılarından birini de, gelecek yaz aylarını bir daha göremeyeceğini anlatırcasına ‘’YAZI BİLMEM’’ başlığıyla yazarken bize veda eder gibiydi.
Yakalandığı o amansız hastalığı yenebilmek için çok savaştı.
Ve fakat.
Dün sabah o illete yenildiğini öğrendik.
Türkiye, iyi yetişmiş bir yazı ustasını ve büyük bir değerini.
Ben örnek almaya çalıştığım bir meslek erbabını yitirmiş oldum.
Allah rahmet eylesin.
Mekanı cennet olsun.