Ne kadar konuşulsa, ya da konuya dair ne kadar kitap yazılsa da adaletin önemini, haksızlığa uğrayanların dışında kimse gerçekten anlayamayacak sanırım.
Adaletten şikayetlerin artıığı günümüzde, nur gölünde uyumasını dilediğim Rahmetli kayınvalidemin, ‘’kimin bir yeri ağrır, o bağırır’’ dediği gibi, en çok canı yananların sesi çıkıyor yani.
Adalet, can güvenliği kadar önemlidir.
O nedenle adalet kurumumuza gözümüz gibi bakmalı ve adaleti her türlü saldırılardan korumalıyız.
‘’Su uyur düşman uymaz’’ denir ya, boş vermeye gelmez.
‘Peygamber Ocağı’ olarak gördüğümüz ordumuza kurulan yüzyılın kumpasları, böyle bir boş vermişlik halimizden yararlanan ihanet şebekesi tarafından ele geçirilen yargının yardımıyla gerçekleştirildi.
Bu gerçeği yüzümüze bir tokat gibi çarpan 15 Temmuz sürecinden sonra başlatılan temizlenme süreci devam ediyor.
Yargımıza sızanların yüzde 90 oranında temizlendiği söyleniyor.
İnşallah doğrudur ama bu temizlik yapılırken oluşan boşluk nasıl doldurulacak.
Muhalefet, temizlik yapılırken, iktidarın yargıya, işin ehli kişileri atamak yerine, kendisini güvence altına almak adına, kendi adamlarını atadığı şeklinde şikâyetleri sıklıkla dillendirmeye başladı.
Son yıllardaki atamaların yargının bağımsızlığını tehdit ettiği konuşuluyor.
Yargı bağımsız olmalı.
Yargı kararları tartışılmaya başladığında tehlike de kapıya dayanmış demektir.
Adalet mülkün temeldir.
Adaletin terazisi yanlış tartmaya başladığında, devletin de temlinden sarsılacağına inanırız.
Hakim, savcı ve avukat gibi hukuk adamları yetiştirmek için çok sayıda hukuk fakültesi açıyoruz.
Bu iyi bir şey elbette ama aynı oranda hukuk eğitiminde kaliteyi koruyabiliyor muyuz?