Yarın yılında Cumhuriyetin İlanının 97. yılını kutluyor olacağız. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet yönetimi ilan etmesinden bu yana tam 97 yıl geçti
Yarın 29 Ekim 2020. Cumhuriyet’i ilanının 97. yıldönümü. Bu yıla kadar törenlerle kutladığımız Cumhuriyet’in ilanını bu yıl buruk kutlayacağız. Çünkü AK Parti Genel Başkanı’nın gezilerinde halkın iç içe geçmesine izin verenler Cumhuriyetin ilanını salgın nedeniyle sadece çelenk koymakla kutlanabileceğini söylüyorlar. Oysa bazı liderlerin gezilerinde vatandaşa çay paketi atılırken kalabalıkla virüsün anlaşması var herhalde onlara bulaşmayacak. Garip bir ülke olduk vesselam.
Maalesef bu yıl törenlerle kutlayamayacağımız Cumhuriyet nasıl ilan edilmişti, haydi o günlere gidelim hep birlikte… Gazetecilerin görevleri tarihe not düşmektir denir ya 97 yıl önceki notları hatırlayalım. Enver ŞAHPOLYO Cumhuriyet’in ilanını meclis muhabiri olarak izlemiş bir yazarımızdır. Bakın o günü nasıl anlatıyor:
“O günlerde bütün gazeteciler ve halk merakta idi. Bir yenilik var… Fakat bu nedir? Bir türlü belli olmuyordu. Ben o zamanlar Öğüt Gazetesinde çalışıyordum. Meclisin bütün toplantılarına devam ediyordum.
Atatürk Çankaya'da kendisine konuk olan arkadaşlarına Cumhuriyet'i ilan etmenin zamanı geldiğini, bildiriyor. Bunun için anayasada değişiklik yapmak gerektiğini açıklıyordu. 28 Ekim 1923 günü konukları gittikten sonra İsmet İnönü ile birlikte anayasada ne gibi değişiklikler yapılacağını görüştüler.
1923 yılının Ekim ayının yirmi dokuzuncu Pazartesi sabahı idi. Güneşli bir hava. Samanpazarı ve Karaoğlan'dan insanlar sel gibi meclise doğru akıyordu. Kalpaklı, başlıklı, fesli erkekler ve bunların arasında kadınlar, meclisin karşısındaki Millet Bahçesi'ne meydana toplanmışlardı.
Halk Millet Meclisinin kararını merakla bekliyordu. Birçokları tanımadıkları milletvekillerine yaklaşıyor, haber soruyordu. Güneş battı. Karanlık bastı. Buna rağmen halk dağılmıyordu. Hepimiz sabırsızlıkla bir haber bekliyorduk. Meclisin dar kapısından bir milletvekili çıktı. Orada bulunan gazeteciler, hepimiz milletvekilinin etrafını çevirdik. Milletvekili:
- Şu dakika içerde pek mutlu ve tarihsel kararlar veriliyor, dedi. Dışarıya sızan haber bu kadardı.
Akşam saat on sekiz kırk beş'ti Millet Meclisi oturumu açıldı. Donuk bir ışık vardı. Sağda dinleyicilere ayrılmış bir yer, solda gazeteciler balkonu, ortada okul sıralarında oturmuş milletvekilleri, Atatürk yok. Bütün milletvekilleri sıkışık bir durumda oturuyorlardı. Bu sessizlik içinde İsmet İnönü: Anayasanın birinci maddesinin "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türkiye Devletinin hükümet şekli cumhuriyettir" biçiminde değiştirilmesi için görüşme açılsın dedi
Anayasa değişikliği görüşmeleri tamamlandıktan sonra değişiklik isteği oya sunuldu. Bütün eller "kabul" diye kalktı. Türkiye devletinin cumhuriyet olduğunu belirleyen değişiklik oy birliği ile kabul edildi. Saat sekiz buçuktu. Bu dakikadan itibaren Türkiye Devleti'nin adı Cumhuriyet olmuştu. Bu cumhuriyete bir başkan seçmek gerekiyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanlığı seçimine 158 milletvekili katıldı. Ankara milletvekili Gazi Mustafa Kemal Cumhurbaşkanlığına seçildi.
Gök gürültüsünü andıran alkışlar arasında Atatürk yerine oturdu. Halk meclisin önünde bekliyordu. Cumhuriyetin ilanını ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanı seçildiğini duyunca coştu. Bu arada 101 pare top atıldı. Top sesleri Türk ulusuna Cumhuriyeti ilan ediyordu. Türk ulusu, yıllardan beri hasretini çektiği egemenliğe ve cumhuriyete kavuşmuştu.”
Yarın 97. yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet’in nasıl bir idare şekli olduğunu hatırlıyor muyuz? Gelin bilgilerimizi tekrarlayalım:
Cumhuriyet; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir. Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidir. Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur. Cumhuriyet'i korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın ödevidir.
Ancak bugünlerde Türkiye Başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Kanun Hükmündeki Kararnamelerle hayatımız şekillendirilmeye çalışılıyor. Yani milletin aklı değil tek kişinin aklı ile yönetiliyoruz, sonumuz hayrola…
GÜNÜN SÖZÜ
Ayakkabılarım olmadığı için üzülürdüm, ta ki sokakta ayakları olmayan adamı görene kadar. Balzac