Türkiye’de bir deyiş var: Eğer siz kişinin veya kurumun yanındaysanız, körü körüne destekliyorsanız ve hatalarını görmüyorsanız “Yandaş” oluyorsunuz, hataları söylüyor ve eleştiriyorsanız “diğer” diye sınıflandırıyorlar sizi.
Bu satırların yazarı, günlük yazı yazmaya başladığı 1968 yılından buyana hep “eleştirenler” sınıfında yer almıştır. Yani bir başka deyişle hiçbir zaman “Yandaş” olmamış hep “diğer” olarak anılmıştır. Kurumlar kamuoyunu bilgilendirme konusunda “Yandaşlarını” kullanmayı sürdürdükleri takdirde “İnanılırlıklarını” yitireceklerdir. Benden hatırlatması…
Günümüzde mesleğimin bir de karalayıcıları vardır. Bunlar da sosyal medya silahşorlarıdır. Özellikle de belediye başkanlarının yandaşlığını yapan, genellikle de daha önceki dönemde yanlarında çalışanlarlar atıp tutuyorlar sürekli. Eleştirenleri karalıyorlar adeta tetikçilik yapıyorlar. Bunu da ş haline getirmişler sanırım, yoksa kolayına kimse çalıştığı başkanının karşısında olanlara saldırmaz.
Bu durum yani yandaşlık sadece belediyelerde mi yapılıyor? Elbette hayır, spora da yansımız durumda. Dün eleştirdiği kulüplerin bugün yanında olanları da görüyoruz. Bunlar da izleyiciler tarafından görülüyor ve anlaşılıyorlar, böylece de inanılırlıklarını kaybediyorlar.
Kendisine yandaş seçenlerin başında Samsun’da Büyükşehir Belediyesi de yer alıyor. Bir sisten kurmuş Büyükşehir Belediyesi yaptığı işler hizmet diye sosyal medyada veya TV’sinde anlatıp duruyor. Ancak yayınlarında haliyle belediyeyi hiç eleştirmiyorlar. Ne yapsın orada çalışanlar onlar da işlerini yapıyorlar. Ekmek parası işte bazen insanlara gerçek olmayanları gerçek gibi de yazdırıyor ve TV’de söyletiyor.
BAŞKANLARA KAYIKÇI GEREK
4. Murat çok sert ve celalli biri. Ara sıra tebdil-i kıyafetle halkın arasına karışır etrafı dinler, halk ne yapıyor, ne düşünüyor diye araştırırmış. Günün birinde yine kimseye gözükmeden kıyafet değiştirerek saraydan çıkmış. Eminönü’nden Yemişçi iskelesine varıp karşıya (Anadolu yakasına) geçmek için bir kayığa binmiş. 4.Murat sert yapılı, yasaklarıyla meşhur. Devrinde sigara dâhil olmak üzere bilumum keyif verici maddeler yasaklanmış olup içki ve sigara içerken yakalanan kişiler acımadan cezalandırılırmış. Kayıkçı denize açılır açılmaz hemen çıkarmış tütün tabakasını 4.Murat’a da uzatıvermiş; “Yak bre Çelebi” diyerek.
Sultan: “Padişah bunu yasaklamış. Yakalanırsan büyük cezası var. Bilmez misin” deyince, Kayıkçı Mustafa; “O sarayında oturur, halkın ne yaptığını, ne çektiğini nerden bilecek. Sen çekinme yakıver” deyivermiş.
Seyahat esnasında sarayda dönen entrikalardan tutun da vezirlerin yediği rüşvete kadar her bir şeyi anlatıvermiş bizim saf Anadolu çocuğu kayıkçı Mustafa. Saraya dönünce ilk işi kayıkçıyı çağırtmak olmuş Padişahın. “Tez gidip Yemişçi iskelesinden Kayıkçı Mustafa namındaki kulumu getiresiniz” demiş. Asker emir alır da durur mu? Yaka paça getirilip huzura çıkarılmış neye uğradığını bile anlamadan zavallı kayıkçı.
Bakmış ki gündüz kayığına binen ve yanında her bir şeyi konuştuğu kişi tahtta oturuyor, şaşırmış. Ama bozuntuya vermemiş. Nasılsa olan oldu. Tükürdüğünü yalamanın anlamı yok demiş. Padişah sormuş; “Benim vezirlerim rüşvet yer mi?” Cevaplamış eğilip bükülmeden Kayıkçı Mustafa: “Rüşvetsiz iş yapmazlar” diye. Herkes korku içinde, ne sorarsa Padişah, hiç çekinmeden doğrusu doğrusuna cevaplamış kayıkçı. Artık kurtuluş yok. “Hiç olmazsa doğruları söyleyeyim” diye düşünmüş galiba.
4. Murat sert ama idareci. “Yanımda doğruyu söyleyecek insanlara ihtiyacım” var diyerek ferman buyurmuş; “Seni kendime vezir yaptım. Bana hep böyle doğruyu söyleyeceksin..” Kayıkçı Mustafa Vezir olur da boş durur mu? O da hemen bir ferman yazdırmış eski mahalle halkına hitaben:
“Ey insanlar. Bundan böyle her kim vefat ederse bana haber verilmeden defnedilmeye” diye. O günden sonra eski mahallesinden bir kişi vefat ettiğinde kendine haber verilir, gelir kulağına bir şeyler fısıldar ve “şimdi defnedin” der gidermiş. Almış herkesi bir merak. “Bu adam ölünün kulağına ne fısıldadı, ne dedi” diye.
Sonunda mahallenin delikanlılarından birinin aklına güzel bir fikir gelmiş. “Yahu merak etmeyin. Ben ölü numarası yapayım. Haber verin gelsin. Ne dediğini öğrenelim” demiş. Haber vermişler ve gelmiş eski kayıkçı, yeni vezir Mustafa. Ölünün kulağına eğilip “Sen şimdi öldün, öte Dünyaya gidiyorsun. Sana orda sorarlar; Dünyada ne var ne yok diye.
Onlara Kayıkçı Mustafa Vezir oldu. Oranın da düzeni tadı kalmadı deyiver, onlar gerisini anlarlar” deyivermiş.
Bu hikâye nereden mi aklıma geldi? Baştan aşağı devlet işleriyle uğraşan her yöneticiye bir Kayıkçı Mustafa gerekir. Gerekir ki başkanlar gerçekleri öğrensin ve hatalarından dönsünler.
GÜNÜN SÖZÜ
Düşen bir çığda hiç bir kar tanesi kendisini olup bitenden sorumlu tutmaz.