70'li yıllar zor yıllardı.
Kıbrıs’a çıkartma yapan ülkemiz, bir de Coni'nin ''Hashaş ekmeyeceksin'' şeklindeki talimatına, zamanın başbakanı Bülent Ecevit'in '''Ülkemin topraklarında neyi ekilip biçileceğine, Türk halkı verir sadece'' verdiği cevap nedeniyle ambargolara maruz kalmıştı.
O yıllar, ambargolarla ekonomimizin çökertilmeye çalışıldığı yıllardı.
Benzin ve gaz yağı karaborsaya düşmüştü.
KÖY KOOP, bir benzin istasyonu ile anlaşmalıydı.
İstasyon, kooperatiften bir fiş getirene belli miktarda benzin, mazot veya gaz yağı verirdi.
O yıllarda bizde otomobil ne gezer.
Eş-dost tanışıklığımızı bildiği için kooperatif Başkanı Rahmetli Mustafa Başalan'dan benzin fişi almamızı isterlerdi.
Kırmazdı rahmetli.
Her defasında ''Senin araban yok, ne yapacaksın benzin fişini'' demeden ne kadar lazımsa o kadar verirdi.
Et - Balık kurumundan kıyma almışlığımız da oldu.
Tanıdık bakkal ve marketlerden kuyruğa girip margarin almışlığımızda.
Gazetelere sayfa sayfa ilanlar veren TÜSİAD, Ecevit Hükümetini halkı kuyruklara mahkum etmekle suçlamıştı.
TÜSİAD gazetelere verdiği ilanların yanı sıra, piyasaya mal vermeyerek karaborsanın oluşmasının da sorumlularından biri olmuştu.
Önceki gün bir arkadaşım 20-25 lira daha ucuza ayçiçek yağı almak için TMO'nun satış ofisinin tanzim satış mağazası önünde zemheri ayazında kuyrukta bekleyenlerin fotoğraflarını gönderdiğinde o zor yıllarda babamın da yarım kilo kıyma, iki paket margarin alabilmek için gün henüz ışımadan girdiği kuyrukları hatırladım.
Allah selamet versin Babacığım, ben ne zaman hükümetin icraatlarını eleştirsem bana o yılları, yani kuyrukta beklediği günleri hatırlatır.
Bununla da kalmaz, hastane kuyruklarını da dillendirir sıklıkla.
İnsan hafızası 27 günde unuturmuş ama babam gibi milyonlar, 70'li yılların kuyruklarını unutmadı.
İkibinli yıllar uzun süre, dünyada sıcak paranın dolaşımda olduğu yıllar oldu.
AK Parti, bulduğu ucuz paralarla ve dahi Kemal Derviş'in Dünya Bankası programlarını dayatmasıyla oluşan iyimser havayı iyi kullanarak hastane kuyruklarına son vermişti.
Yaşanan bolluk nedeniyle gıda ve akaryakıt kuyrukları zaten çoktan ortadan kalkmıştı.
2007'ye kadar iyimser hava vardı.
2002’den 2007’ye kadar geçen süre ekonomimizin parlak yıllarıydı yani.
Ne olduysa 2007'den sonra oldu.
Bu tarihten sonra FETÖ'cilerin Ergenekon ve Balyoz gibi uydurma senaryoları nedeniyle ülkemizde bir hukuk dramı yaşandı.
FETÖ'cü hainler, fena şımarmışlar, işi darbe girişimine kadar getirmişlerdi.
AK Parti'yi 20 yıla yakın ayakta tutan, ikibinli yılların başlangıcındaki iyimser hava gitmiş, ekonomide sorunlar yaşanmaya başlamıştı.
Sorun hala sürüyor biliyorsunuz.
Akaryakıt pompaları gün aşırı değişir oldu.
Dolar bir yıl öncesine göre yüzde 85 oranında daha pahalı.
Çarşı pazardaki yangını söylemeye sanırım gerek bile yoktur.
Çalışanların emekli ikramiyeleriyle ev veya araba alma durumları ihtimal dışında artık.
Emekli ikramiyeleriyle ev veya araba almak istekleri hayallere bile sığmıyor artık.
Elektrik faturaları milleti çarpmış durumda.
İktidar olmadan önce, hayat pahalılığından şikayet eden ve milletin geçim sıkıntısı çekmesine zamanın koalisyon hükümetinin neden olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, günümüzde yaşanan hayat pahalılığını ise dış güçlere bağlıyor.
Bir kısır döngünün içinde gibiyiz.
Ama iki yıl önce 50 kuruş daha ucuza soğan - patates alabilmek için zemheri ayazında kuyrukta bekleyen vatandaşlar, şimdi de daha ucuza ayçiçek yağı alabilmek için kuyruklarda bekliyor.
Gençlik yıllarımda okumama rağmen zihnime bir mıh gibi çakılmış şu dizeler ekonomimizin durumunu en iyi anlatan sözler olsa gerek..
İpin ucu bir kere kaçmaya görsün, işte o gün, bugündür dertte başım…