Aşağıçinik’te doğdum ve büyüdüm.
Babamın YSE 8.Bölge Müdürlüğünde işçi olarak çalışmaya başladığı 1968 yılında, Samsun’daki Yenidoğan Mahallesi Mamurdağ Sokaktaki Parlak Apartmanının Bodrum katına taşındığımız tarihe kadar tütün tarlalarında geçti çocukluğum.
Samsun’a taşındığımız yılları eden birkaç yıl da amcama yardıma giderdik.
Fide de attım tarlada.
Hem eşeğin sırtına yüklenen fıçılarla, hem de omuzlulara takılan tenekelerle sırtımda su taşımışılığım vardır.
Demem o ki;
Tütüne yabancı değilim.
Geçim kaynağımızdır çünkü tütün.
Sadece bizim geçim kaynağımız da değildi.
Tütün bu ülkede yüzbinlerce ailenin tek geçim kaynağıydı.
Para etmediği ve bu nedenle üreticilerin hayal kırıklıkları yaşadığı yıllarda oldu ama tütün, yüzbinlerle ailenin çoğu seneler yüzünü hep güldürmüştür.
45 yılı aşkın meslek yaşamımın özellikle muhabirlik dönemlerinde takip etmekten son derece keyif aldığım iki haber türü vardı.
Biri fuar açılışıydı.
Bir diğeri de tütün piyasasının açılışı.
İkiside yok şimdi.
Genç kızların gelin olma rüyasıdı piyasa günü.
Delikanlıların da yavukluya vuslatı anlamına gelirdi.
Borçlar piyasa günü ödenir.
Çarşıda- pazarda bayram havası eserdi bu nedenle.
Mübadele öncesi de tütün yapılırmış bu topraklarda ama tütün tarımında ilk devrim mübadillerin gelişiyle yaşanmış.
Doğduğum topraklara “Maden Oymağı” adı verilirdi ve o topraklarda dünyanın en dayanıklı tütünü yetiştirildirdi.
Tee Amerika’ya kadar giderdi bizim buralarda yetişen tütün.
O nedenden ötürü mü bilmem ama 14 ülkenin konsoloslukları karmış Samsun’da.
Şimdilerde şort giyen genç kızlara, “Böyle giyinmeye utanmıyormusun” diyerek saldıran kimi yobazlara rastlasak da Samsun, yaşayanların giyim kuşamıyla Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren modern bir şehir görüntüsü vermiş.
Mini etekli ve şortlu genç kızlar özgürce gezerlermiş Samsun’un sokaklarında.
Şimdilerde kadınlara özel plajı bile var ama bu şehrin, Cumhuriyetin ilk yıllarında “Deniz Hama’mı” denilen karma plajlarında kadınlı erkekli denize girilen üç şehirden biri olmak gibi özelliğiyle övünür yaşlılarımız.
Tütün öldü.
Daha doğrusu öldürüldü.
Bereketli topraklarında yetişen tütünün yarattığı zenginlik de yok oldu.
Yoksullaşmanın yan etkisimidir bilmem ama geçmişin modern yaşam tarzı da yavaş yavaş yok oluyor.
Tütün zenginlikti.
Bereketti.
Çocukluğumda babamı tütün sararken hatırlarım ama bizim yörenin tütünü biraz sert olurdu.
Başka yörenin ürünleriyle harman edilmeden içilmesi zordu.
Babamdan dinlediğime göre Kökçe, Büyükü ve Tayyipli (Köprübaşı) gibi yerlilerin yaşadığı köylerde “Kokulu” adını verdikleri tütün yetiştirilirmiş.
O tütünlerin sarılıp, içilebildiğini söylerdi babam.
Sonraları maden oymağı ürünü daha çok para edince “Kokulu tütün ekmeyi onlar da bıraktı” derdi Babam.
Bafra ve Alaçam tütünlerinin sarılabildiğini işitmiştim.
Ve fakat.
Rahmetli Anamın doğup büyüdüğü Gümüşhacıköy’yün Maden köyünde dayılarım sigaralarını kendileri sarardı.
Ama özellikle Adıyaman ve Bitlis yöresinde yetişen tütünün yumuşak içimli olduğunu her tütün üreticisi bilir.
Şimdi buna yasak getiriliyor.
Devlet tütün saklamaya yasak getiriyor.
Üreticiden yetki belgesi istenecekmiş.
“İçmek için yetiştiremezsin” deniliyor yani.
Düyunu umumiyenin bir sonucu olarak kurulan Reji İdaresi döneminde de tütün saklamak yasaktı biliyorsunuz.
Kolcuları vardı Reji’nin.
Reji İdaresinin Samsun halkına yaşattığı acıları öğrenmek isterseniz eğer Cem Kükey’in “REJİ’NİN KADINLARI” kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Tütün, bu ürünün yetiştiği topraklara uzun yıllar refah ve mutluluk getirmişti, tütün üreticilerini şimdi zulme uğrama korkusu sarmış.
Yazık değil mi...