İnternet denilen şu çağın icadı, kimi zaman bilgi kirliliklerine yol açıyor olsa da, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak isteyenlerin de cehaletini bütün çıplaklıyla ortaya koyuyor.
Bu süreçte kimi aydın geçinenlerin tarih bilgisinden yoksun oldukları da ortaya çıkıyor.
12 adanın Yunanistan’a verildiğini söyleyen ve bu nedenle muhalefet partilerinin tepkisini çeken Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu için ‘cahil’ yakıştırması yapmam elbette.
TC Dışişleri Bakanlığı gibi çok önemli bir makamda oturan siyasetçinin 12 adanın, 18 Ekim 1912 imzalanan Uşi antlaşmasıyla İtalya krallığına bırakıldığını biliyor olmalı.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Dışişleri Bakanı’nın Uşi’nin Lozan şehrinde bir semt olması nedeniyle ‘Uşi Antlaşmasına’ İtalyanlar tarafından ‘’Lozan antlaşması’’ deniliyor diye, 1912’de imzalanan Uşi Antlaşmasının ülkemizin tapu senedi olarak kabule ettiğimiz 1924 Lozan Antlaşmasıyla Lozan antlaşmasıyla karıştıracağına da ihtimal vermem.
Lozan’la meselesi olanlar, Uşi’nin Lozan şehrinde bir semt olması nedeniyle adaların Lozan’da verildiğine dair bir algı oluşturmaya çalışıyorlar zaten.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ‘’Geçmişteki anlaşmaları büyük bir başarı öyküsü diye bize ders kitaplarında anlatmaya çalıştılar bizlere ama maalesef işte görüyoruz" derken, kendisi de adaların Lozan’dan 12 yıl önce kaybedildiğini bilmeyeceğini düşünmem ancak, bu hatası, Lozan’ı karalamak isteyenlerin değirmenine su taşımaktan öte başka bir anlam taşımaz.
Lozan üzerinden Atatürk ve İnönü’ye yürümek isteyenler, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yunanistan’ı ve dolayısıyla adaları işgal eden Almanya’nın, 1943’te 12 adayı bize vermek istediğini iddia ediyorlar.
Doğrudur, zamanın Başbakanı Şükrü Saraçoğlu ile Cumhurbaşkanı İsmet İnönü arasında yapılan yazışmalarda Alman istihbaratçıları tarafından böyle bir teklif yapıldığı anlaşılıyor.
İnönü, Almanlardan gelen bu teklifi, ‘’Karşılıksız vermiyorlar’’ diyerek geri çevirdiğini de biliyoruz ama bu konuda yapılan eleştirilere de ‘’İyi ki almamış, savaşın sonunda bu defa Ruslar tepemize binerdi’’ diyerek en net cevabı İlber Ortaylı veriyor aslında.
Siyaseten yapılan algı operasyonları bizi üzüyor elbette ama özellikle kimi akademisyenlerin bilgisizce demeçleri can sıkıyor.
Misal Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal'ın katıldığı bir televizyon programında "Balkan göçmenleri Türk değildir, Türkleşmiştir" sözü için şimdi ne dememiz beklenir.
Kartvizitinde Prof. Dr. unvanı yazıyor olsa da bu sözü eden kişi için ‘diplomalı cahil’’ demeyelim de ne diyelim.
Bu akademisyen unvanlı kişinin, ülkeyi düşman işgalinden kurtarırken savaşan ordularımızı yöneten komutanların ve sonrasında gelen zaferin ardından bu ülkeyi kuran kadroların tamamına yakınının Balkan göçmeni olduğunu bilmemesi düşünülemez.
Bilmiyorsa gerçekten.
Durum felaket.
Üniversitelerde çocuklarımızı kimlere emanet ediyoruz diye sormak lazım yani.
Kurucu Babamız Mustafa Kemal’e Büyük Millet Meclisi ‘’Atatürk’’ soyadını ne diye verdi.
Bunu bilmez mi diplomalı cahiller.
1924 mübadelesiyle Yunanistan’ın Sarışaban kasabasına bağlı Çayleyik Köyünden Samsun’un Aşağıçinik köyünün Çaylelik mahallesine yerleştirilmiş balkan göçmeni bir ailenin ferdiyim ben.
Dedem Adem Hoca, ben henüz ilkokula başladığım yıllarda vefat ettiği için kendisini dinleyemedim ama Babamın Rahmetli halası yetişkinliğe erdiğimiz çağlarda rahmeti rahman’a erdiği için, ‘’Memleket’’ dediği Sarışaban’daki Çayleyik köyünde maruz kaldıkları Bulgar zulmüne dair anılarını çok dinlemiştim.
Onlar, Türk oldukları için işkenceye maruz kalmışlardı.
Akın Üner de ‘Çalı Harmanı’ adlı kitabında o türden olayları yazmıştı zaten.
Balkan Türkleri, ‘Evladı Fatihan’ olarak bilinirler.
Kendisi de bir Balkan Türkü olan Mustafa Kemal Atatürk, mübadiller için ‘’Kaybedilmiş toprakların kutsal emanetleri’’ demişti.
Ki;
Bu millet Balkanlar’da kaybettiğimiz toprakları ‘Vatan’ kabul eder.
Oraları vatan yapanlar da Anadolu’dan gönderilmişlerdi.
Balkan göçmenlerinin Türk olmadığını iddia eden prof. unvanlı bu kişi kendi soyunu sopunu araştırdı mı bilmem ama tarihi belgelerde ‘’Çayleyik yerleşimcilerin kökleri Kocacık Yörükleri’ne kadar uzanıyor’’ diye yazıyor.
Atatürk’de Selanikliydi biliyorsunuz.
Başka sorusu olan…