Yazarlar // 5 Aralık 2015 Cumartesi 00:00
Ragıp GÖKER
Siyasette para gücü önemli bir avantajdır ama aklı, yani bilgi ve beceriyi kullanmak
esastır.
Seçimlere paranın bulaşması alışkın olduğumuz bir durumdur.
Rakibini siyasi birikimi ve zekasıyla yenemeyeceğini anlayanlar, kullanabileceği
parası varsa onu devreye sokar.
Üye ve delegelerin oyunu para ile satın alanların olduğunu bilmeyen var mı?
Bunun ahlaki olmadığını da herkes bilir.
Oyunu para karşılığı satanların ahlaksız olduklarını kolayca söyleyebiliriz.
Peki ya parayla delegenin veya üyenin oyunu devşirmek isteyenlere ne demeli.
Oyunu satan kadar, alan da ahlaksızdır arkadaş.
Ve fakat
Ben hep şuna inanmışımdır.
Ne kadar oyunu satan delege varsa, buna reaksiyon gösterecek bir o kadar, belki
daha çok namuslu insan vardır.
Sahi böylemi yeneceksiniz rakibinizi.
Olmaz ya, paranızın gücünü kullanarak, bir an için parti içindeki rakibinizi yendiğinizi
var sayalım.
Zafer mi kazanmış olacaksınız.
Bir an için bu ahlaksızlığı sindirdiğinizi de düşünelim.
Ama 200 bin dolayındaki seçmenin oyunu almaya paranız yetmeyecektir.
Hal böyle olunca kendinizi inandırsanız bile, seçmeni inandıramayacağınıza göre,
partinizi de iktidara taşıyamazsınız.
Gücünü paraya dayandıran siyasetçinin, kazanmak için mücadele edeceğini
sanmam.
İnancı ve direnci de cebindeki parası kadardır.
Parası bitince inancı da biter çünkü.
Kaybedilmiş toprakların emaneti mübadiller
‘’Mübadiller kaybedilmiş toprakların kutsal emanetleridir’’
Mustafa Kemal Atatürk
Osmanlı’nın aldığı üst üste yenilgiler sırasında kaybedilen topraklardaki
soydaşlarımızın bir bölümü kendi imkânlarıyla anavatana göç etmişti.
Ama özellikle Yunanistan ve Bulgaristan topraklarında çok sayıda soydaşımız
yabancı bir ülkenin boyunduruğu altında yaşamak zorunda kalmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti yedi düvele karşı kazanılan destansı kurtuluş savaşı sonrasında
kurulmuştur.
Maceracı Osmanlı Paşalarının bizi birlikte savaşa soktukları Almanya yenilince biz de
yenilmiş sayıldığımız için, Dünya Savaşının kazananları yurdumuzu işgal etmişti.
Mustafa Kemal’in önderliğinde kazandığımız Kurtuluş Savaşı sonrasında bütün
işgalcileri topraklarımızdan kovduk.
Savaş bitince, gelen barışla birlikte düşmanlıklar da biter.
Ve fakat
Bu kez durum biraz farklıydı.
Emperyalistlerin oyununa gelen Yunanistan da Yurdumuzu işgal eden ülkelerdendi.
Yunanistan’la düşmanlık, İngiliz ve Fransızlarla düşmanlığa benzemezdi.
Etle tırnak gibiydik zira.
Yunanistan topraklarında 10 binlerce Müslüman Türk vardı.
Anadolu’da da bir o kadar Hıristiyan Rum.
Rumlarla aramıza nifak sokulmuştu bir kere ve bir arada yaşamamız artık mümkün
değildi.
Bulunan çözüm ‘Mübadele’ olunca büyük göç başlamış oldu.
Bu satırların yazarı da, Selanik yakınlarındaki Sarışaban’ın Çayleyik Köyünden
Samsun’a gelen bir ‘Mübadil’ torunudur.
Çocukluğumda dedemin ve ninemin koparıldığı topraklara dair çok hikaye dinledim.
Günümüzde bu hikayeleri benim ‘’Modern Zaman Hikayecisi’’ dediğim Akın Üner
de anlatıyor ama Mübadillerin bu ülke insanlarına anlatacakları çok hikayesi var
aslında.
Mustafa Kemal Atatürk, mübadilleri kaybedilen toprakların kutsal emaneti olarak
tanımlamış ama bir büyüğümden dinlediğim ‘’Biz Mekke, Medine ve Kudüs’ü
kurtsal biliriz, ama o topraklar için döktüğümüz gözyaşı oralarda bıraktığımız
vatan evlatları içindir ama Selanik, Kavala ve Serez için ağlarız, çünkü biz
Balkanları vatan biliriz’’ sözü balkanları ve oradan koparılan mübadillerin önemini
anlatmaya fazlasıyla yeter aslında.
Bugün Samsun’da ‘Evladı Fatihan’ olarak bilinen mübadiller, kültürlerinin
yaşatılması ve gelecek kuşaklara ulaşmasını sağlamak için bir kongre düzenlediler.
Aralarında Selanik Belediye Başkanı’nın yanı sıra 6 balkan ülkesinden ve Türkiye’den
de çok sayıda siyasetçinin katılacağı kongrede bilim insanları da mübadil kültürüne
dair bildiri sunacak.