AK Parti ile MHP ortaklığında kurulan hükümetler döneminde Türkiye’de siyaset iktidar ekseninde mi yapılıyor yoksa Millet eksenli mi uygulanıyor? Bu sorunun yanıtını aradan geçen bunca zamandır veremiyorum. Ancak vazgeçemediğim tek konu siyasetin millet eksenli yapılacak olmasıdır. Siyaset ’ten asla vazgeçilmemeli. Ne olursa olsun, ülkenin başında kim bulunursa bulunsun… Siyaset dolayısıyla da demokrasi bu ülkenin olmazsa olmazı durumunda bulunmalı.
Kral olmak isteyenler, padişah olmak isteyenler bulunsa da… Ancak; Demokrasinin temel direği durumundaki siyaset “Ben” değil de “Millet” eksenli gerçekleştirilmeli.
Çünkü siyaset “Ben” eksenli yapılırsa “Demokrasi” bulunduğu zeminden kaydırılır ve “Padişahlık-Krallık” yoluna saptırılır.
O zaman da “Hukuk” “Guguk” olur. “Yargıç” yerini “Kadıya” bırakır. Sonra ne mi olur? Gelin size bir “Kadı” hikâyesi anlatayım bugün…
4. Murat çok sert ve celalli biri. Ara sıra tebdil-i kıyafetle halkın arasına karışır etrafı dinler, halk ne yapıyor, ne düşünüyor diye araştırırmış. Günün birinde yine kimseye gözükmeden kıyafet değiştirerek saraydan çıkmış. Eminönü’nden Yemişçi iskelesine varıp karşıya (Anadolu yakasına) geçmek için bir kayığa binmiş. 4.Murat sert yapılı, yasaklarıyla meşhur. Devrinde sigara dâhil olmak üzere bilumum keyif verici maddeler yasaklanmış olup içki ve sigara içerken yakalanan kişiler acımadan cezalandırılırmış. Kayıkçı denize açılır açılmaz hemen çıkarmış tütün tabakasını 4.Murat’a da uzatıvermiş; “Yak bre Çelebi” diyerek.
Sultan: “Padişah bunu yasaklamış. Yakalanırsan büyük cezası var. Bilmez misin” deyince, Kayıkçı Mustafa; “O sarayında oturur, halkın ne yaptığını, ne çektiğini nerden bilecek. Sen çekinme yakıver” deyivermiş. Seyahat esnasında sarayda dönen entrikalardan tutun da vezirlerin yediği rüşvete kadar her bir şeyi anlatıvermiş bizim saf Anadolu çocuğu kayıkçı Mustafa.
Saraya dönünce ilk işi kayıkçıyı çağırtmak olmuş Padişahın. “Tez gidip Yemişçi iskelesinden Kayıkçı Mustafa namındaki kulumu getiresiniz” demiş. Asker emir alır da durur mu? Yaka paça getirilip huzura çıkarılmış neye uğradığını bile anlamadan zavallı kayıkçı.
Bakmış ki gündüz kayığına binen ve yanında her bir şeyi konuştuğu kişi tahtta oturuyor. Şaşırmış. Ama bozuntuya vermemiş. Nasılsa olan oldu. Tükürdüğünü yalamanın anlamı yok demiş. Padişah sormuş; “Benim vezirlerim rüşvet yer mi?” Cevaplamış eğilip bükülmeden Kayıkçı Mustafa: “Rüşvetsiz iş yapmazlar” diye. Herkes korku içinde, ne sorarsa Padişah, hiç çekinmeden doğrusu doğrusuna cevaplamış kayıkçı. Artık kurtuluş yok. “Hiç olmazsa doğruları söyleyeyim” diye düşünmüş.
4. Murat sert ama idareci. “Yanımda doğruyu söyleyecek insanlara ihtiyacım” var diyerek ferman buyurmuş; “Seni kendime vezir yaptım. Bana hep böyle doğruyu söyleyeceksin..” Kayıkçı Mustafa Vezir olur da boş durur mu?
O da hemen bir ferman yazdırmış eski mahalle halkına hitaben: “Ey insanlar. Bundan böyle her kim vefat ederse bana haber verilmeden defnedilmeye” diye. O günden sonra eski mahallesinden bir kişi vefat ettiğinde kendine haber verilir, gelir kulağına bir şeyler fısıldar ve “şimdi defnedin” der gidermiş.
Almış herkesi bir merak. “Bu adam ölünün kulağına ne fısıldadı, ne dedi” diye.
Sonunda mahallenin delikanlılarından birinin aklına güzel bir fikir gelmiş. “Yahu merak etmeyin. Ben ölü numarası yapayım. Haber verin gelsin. Ne dediğini öğrenelim” demiş. Haber vermişler ve gelmiş eski kayıkçı, yeni vezir Mustafa. Ölünün kulağına eğilip “Sen şimdi öldün, öte Dünyaya gidiyorsun. Sana orda sorarlar; Dünyada ne var ne yok diye.
Onlara Kayıkçı Mustafa Vezir oldu. Oranın da düzeni tadı kalmadı deyiver, onlar gerisini anlarlar” deyivermiş.
Şimdi durup dururken bu kayıkçı hikâyesini neden mi anlattım?
Çevremiz kayıkçılarla doldu kayıkçılarla.
SADRAZAN VE ARKADAŞI
Sadrazamı arkadaşı ziyaretine gelmiş. Gelen bu arkadaş işsiz güçsüz avarenin tekiymiş. Bu avare, Sadrazam olan arkadaşından iş istemiş. Sadrazam da bu avare arkadaşını alıp yanına zenginlerin bulunduğu muhite gezmeye götürmüş.
Gezmişler tozmuşlar, avare arkadaş Sadrazam sayesinde bir yığın insanla tanışmış. Hem de sadece kendi ülkesinde değil, komşu ülkelerde de. Aradan zaman geçmiş, avare olan Sadrazam'a "Hani bana iş bulacaktın" diye sormuş. Bunun üzerine de Sadrazam, avare arkadaşına "Ben seni iş adamlarıyla çeşitli insanlarla tanışırdım, sana yapacağım bu, artık iş bulabilmek senin maharetine kalmış" diye cevap vermiş.
Son 15 yıldır Türkiye’de ortaya çıkan zenginleri hatırlayın. Kimin yanındalar? Kiminle gezilere gidiyorlar? Kiminle fotoğraf verebilmek için adeta birbirlerini eziyorlar… Yani sözün önü; Sizin iş kurmanıza gerek yok. Bir sadrazam bulun siz de kendinize, yanında gezin tozun. Siz iş aramaya gitmeden iş gelip sizi bulur.
Ayakkabı kutularınız dolar öncelikle, dolarlarla. Gemicikleriniz olur. Küçücük bir ülkenin petrollerini taşırsınız.
Daha ne işler bulurlar sizi… İşte bazıları şanslıdırlar. Halk arasında bir söz vardır, “Sadrazamın sol yanından düştü” derler. Benim babam padişah ta değildi, sadrazam da… Onun için bende sol veya sağ aramayın…
GÜNÜN SÖZÜ
Yükseklere çıkmaktan sakın; çünkü insanın düşmeyeceği hiçbir yüksek yer yoktur. (Cervantes)