Yazarlar // 22 Ağustos 2023 Salı 09:48
Ragıp GÖKER
Sosyal medyada paylaşımlarını takip ettiğim bir arkadaşım, aralarında Kafkas göçmeni bir ailenin ferdi Ümit Özdağ'ın yanı sıra, Özgür Özel, Yılmaz Özdil gibi muhacir Türk'leri karıştırmış.
Yani,
Sığınmacı ''Arap'ları istemiyorsunuz ama siz de sığınmacısınız'' demek istemiş bir anlamda.
Buna, ''sapla, samanı karıştırmak'' denir ama aslında ''saçmalık'', bu paylaşıma yakışan en doğru tanımlama olacaktır.
Kimi zaman Ak Parti örgütlerinde görev de almış bu arkadaşıma ve onun gibi düşünenlere şu gerçeği bir kere daha hatırlatmak isterim.
Bugün, ülkelerine dönmesi istenen sığınmacılar bizim vatandaşlarımız değildir.
Çoğunluğu, Suriye ve Irak'tan gelmiş Arap’lardan oluşuyor ama bir kısım sığınmacının da Afgan vatandaşı oldukları biliniyor.
Ve fakat.
Arkadaşımın paylaşımında ''Kafkas göçmeni'' diye nitelenen Ümit Özdağ bir Türk vatandaşıdır.
Selanik göçmeni olarak gösterilen Özgür Özel ve Yılmaz Özdil gibilerin soy kütükleri, bu satırların yazarı gibi dedeleri ve nineleri, İslam'ı yaymaları amacıyla Anadolu içlerinden Balkanlara gönderilmiş soydaşlarımızdır.
Sığınmacılarla, öz be öz Türk soyundan gelen Kafkas ve Rumeli muhacirlerini karıştırmayın sakın.
Ki;
''Evlad-ı Fatihan'' olarak bilinirler.
'Prof' unvanlı, sözde bir bilim insanı da ''Rumeli muhacirleri Türk değil'' demek gafletinde bulunmuştu.
Sırtına cübbe giymek, başına sarık takmakla kendini din adamı sanan biri de Rumeli muhacirleri için ''Sabetayist'' benzetmesi yapmıştı.
Saçmalık elbette.
Ve fakat.
Bu tür saçmalıkları dile getirmekle aslında Atatürk'e yürümek isteniyor ama doğrudan bunu söylemeye cesaretleri olmadığı için düşüncelerini dolaylı şekilde ifade etmeye çalışıyorlar.
Benim sevgili arkadaşım da siyaseten bir yerlere şirin görünme hevesiyle bu saçmalığa bilerek veya bilmeyerek alet oluyor.
Başta arkadaşıma ve onun gibi düşünenlere hatırlatmak isterim.
"Misakı Milli'' denilen bir kavram var.
Ki;
Şöyle tanımlanıyor:
Misak-ı Milli, Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan yenidünya düzeni içerisindeki Osmanlı Devleti'nden arda kalan topraklarda yaşayan Türklerin yaşadığı toprakları veya yaşam alanları çizen bir sınırdır.
Lozan'da emperyalistlerin elinden söke söke alınan Türkiye Cumhuriyeti'nin tapu senedi de, Misakı Milli kavramıyla çizilen sınırlara dayanır zaten.
Hani kimi çevrelerce hafife alınmak istenen Milli Mücadeleyle yeniden kazanılan topraklarımız var ya.
Hani şimdiler de 'Kahraman' olarak gösterilmek istenen ama bir düşman gemisiyle kaçıp giden birileri varken, birileri de 'Büyük Taarruz' emrini verirken, ''ya kazanamazsak?'' diye soranlara, ''kazanamazsak önce beni asarsınız'' şeklinde cevap veren biri vardı ya.
Biz ona ''Atatürk'' dedik hani.
Hani Nazım Hikmet'in Kuvayı Milliye destanında ''Ateşi ve ihaneti gördüm'' diyerek anlattığı ve hani Samsun’dan başlayan o kutlu yürüyüşle ateşlenen Milli Mücadelenin sonunda kazanılan topraklar var ya.
Hani üzerine Ay-Yıldızlı bayrağımızın dalgalandığı ve hani ''Türkiye'' diye bilinen ve üzerinde yaşayanlara da, ''Türk'' denilen topraklar var ya.
Hani, Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Arnavut'u, Boşnak’ı ve daha niceleriyle birlikte Misakı Milli sınırlar içinde kalan ve hepimizin 'Vatan' bildiği topraklar.
Yurdumuz.
Türk yurdu.
Tamam.
İhvan olduk bir dönem.
Din kardeşimiz bildik, yemedik, yedirdik.
Başımıza taç ettik yani
Ama artık yetti.
''Evli evine köylü köyüne'' deme vaktidir şimdi.
İçimizden birileri öyle düşünüyor diye, ''ama sizde Selanik göçmenisiniz'' gibi saçmalıkları dillendirerek üzme, yazıktır Ata'nı...