Şiddet, ister bir kadına, isterse bir erkeğe uygulansın lanetlenmesi gereken bir eylemdir.
Kadın cinayetleri giderek artıyor biliyorsunuz.
Üstelik, kadına şiddetin önlenmesi amacıyla Avrupa ülkeleri tarafından hazırlanan bir sözleşmeye ilk imza atan ülke olmamız ve bu nedenle ‘İstanbul Sözleşmesi’ olarak bilinen bir metin yürürlükteyken artıyor kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet.
Ama ne gariptir ki, ülkemizin sözleşmeden imzasını çekmesini isteyenler arasında yine bizim kadınlarımız bulunuyor.
Bunun gerekçesini de, sözleşmedeki bazı maddelerin inancımız ile örf ve adetlerimizle çeliştiği ileri sürülüyor.
Oysa inandığımız İslam dini, kadını yüceltir.
Korumasını da emreder.
Umarım ve dilerim hükümet, İstanbul Sözleşmesine attığı imzayı geri çekmez, çekimeyeceği gibi ayrıca sözleşmenin gereklerini de yerine getirir.
Dinimiz kadının korunmasını emrettiğine göre, İstanbul Sözleşmesi gibi metinlere gerek olmadığını düşünenler de olabilir ama görüyoruz ki, yüzde 99’a yakını müslüman olan ülkemizde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin önüne geçemiyoruz.
Demek ki bir yerde sıkıntı var.
Anlayışımız sakat galiba.
Çünkü bir kadın öldürüldüğünde veya şiddete uğradığında bilinçaltımızda oluşan düşünce “Acaba ne yaptı?” şeklinde saçma sapan bir soru oluşturuyor.
“Vardır bir sebebi” diyoruz.
Böylesi bir düşünce olabilir mi?
Sadece kadın cinayetleri ve ve kadına şiddet konusunda da zihnimizde oluşmuyor bu sapkınca düşünce.
Bir erkek cinayete kurban gittiğinde veya şiddete uğradığında da böylesi düşüncelere kapılıyoruz maalesef.
Üç gün önce gazeteci Levent Gültekin, 20 dolayında kişinin saldırısına uğradı biliyorsunuz.
Muhalefet saldırıyı kınarken, iktidar cephesinde oluşan sessizlik şaşırtmadı mı sizi.
Şiddeti kınadığını söylenler arasında bile Gültekin’in, yazdıkları ve söyledikleri ile provokasyona neden olduğunu iddia edenler bile var.
Gütekin’in söylediklerinin ve yazdıklarının provakatif amaçlı olduğunu düşünmüyorum ama velev ki, öyle.
Senin dilin mi tutuldu.
Senin kalem tutan elin yok mu.
Gültekin’e cevap vermekten aciz misin.
Ya da ideolojine mi güvenmiyorsun da eline sopa alıyorsun.
Böylemi susturacaksın Levent Gültekin’i ve onun gibi sana muhalefet edenleri.
Kimse kusura bakmasın ama şiddete başvuran da.
Şiddetin oluşmasına şu veya bu şekilde kılıf arayanlar da zavallıdır.
Şiddetin hiçbir şekil ve şartta haklı gerekçesi olamaz.
Bu nedenle.
Aklı başında herkesin ‘amasız’ ve ‘fakatsız’ her türlü şiddeti lanetlemesi gerekir.
Şiddeti ancak böyle önleyebiliriz.
Önlenmesi isteniyorsa elbette.