Samsun ve bölgemizdeki diğer illerde Gazeteci İsmail Başaran olarak tanındı ama benim ve benim gibi onunla çalışmış, rahleyi tedrisinden geçmiş olanlar için Şef'ti.
Bir yıl önce bugün yitirdim ben Şef'imi ki ; 1977 yılının Ağustos ayında Türk Haberler Ajansı (THA)'nın Trabzon bürosunun bir muhabiriyken, Samsun Bürosuna Şef olarak arandığında tanımıştım kendisini.
Ben o yıllarda, Günaydın gazetesinin Samsun Muhabiri Rahmetli Ferruh Çetin'in yanında çıraklıktan, kalfalığa terfi geçmeye gayret eden çiçeği burnunda bir muhabirdim.
Bir süre sonra, her Türk genci gibi vatan nöbeti tutma sırası bana da gelmişti.
Samsun'dan da, işimden de bir süreliğine ayrı kalmıştım ki; 18 ay sürüyordu o yıllarda vatan nöbeti.
Samsun’dan uzak kalmıştım ama meğer Şef, beni izlermiş.
Terhisime iki ay vardı ki, Samsun'a döndüğümde meslekte okul olarak kabul edilen THA'da işe alınacağımı öğrenmiştim.
Döner dönmez, üç gün kadar dinlendikten sonra işe başlamıştım.
Boş vakitlerinde fıkralar da anlatırdı ki; uyarına geldiğinde iyi fıkra anlatan bir Rahmetli Mehmet Çebi'yi bilirim, bir de Rahmetli şefimi.
Şef ayrıca, Bekir Sıtkı Erdoğan'ın ''Sustu Another Life gazineosu / Sustu şarkılar / Paletimde renk sustu, fırçamda şekil'' mısralarıyla başlayan Maria'sı gibi şiirleri de söylerdi ki, Trabzon’dayken tiyatro geçmişi de olduğu için fıkralarında, şiirlerin de hakkını verirdi.
Gülüyor görüyorsunuz ya bu fotoğrafta.
Mesai saatleri dışındaki arkadaş İsmail Başaran, şen, şakrak biriydi elbette ama Şef İsmail Başaran, son derece ciddi ve disiplinli bir yöneticiydi.
Bir haber metnini beş kere yazdırdığını hatırlarım.
Muhataplarının yanı sıra, bir iki yerden daha teyidini almadan yazılan haberleri servise sokmazdı
Çok şey öğrendim kendisinden.
En fazla da dik durmayı.
Sedat Simavi'nin ''Kalemini kır ama asla satma'' ilkesine bağlı bir gazeteciydi ve bizleri de öyle yetiştirmişti.
Takdir okurlarımızın ama şefimin izinden yürümeye çalışıyoruz bizlerde.
Işıklarda uyumasını dilediğimiz şefimi, Pazar günü, evlatları ve bir gurup arkadaşımızla birlikte mezarı başına dualarla andık.
Şefimi anarken, birkaç yıl içersinde nede çok arkadaşımızı yitirdiğimizi düşündüm.
Ali Orhan'ı da bir yıl kadar önce yitirmiştik.
Ne renkli bir kişilikti Ali.
'Nevi şahsına münhasır' denir ya hani öyleydi Rahmetli.
Bahri Altay'ı Samsun'da yaşı 50 dolayında olanlar arasında sanırım tanımayan yoktur.
Keza renkli kişilikleriyle bilinen Necdet Şensoy'u, Doğan Kaynar'ı ve Bayram Erol'u da hatırlayanlar olacaktır.
Yanlarında çıraklık ettiğim Ferruh Çetin'i ve İsmet Hatipoğlu'nu da sıklıkla anıyorum şu sıralar.
İsmet Abi, yaşamı ne kadar ciddiye aldıysa, Ferruh Abi’de o kadar dalga geçmişti hayatla.
Ferruh Abi, çok ciddi haberlere imza atmış bir gazeteci olsa da, hayata Orhan Veli’nin bir şiirindeki 'Dalgacı Mahmut' gibi bakmıştı.
Adem Bilir'i de bilmeyen yoktur bu şehirde diye düşünüyorum.
''Dün acılarda beraberdik / Şimdi mutluluklarda ayrı'' şeklinde başlayan bir şiirinin yanı sıra, ''Vapurdumanı karıştı diye mavisine bu gökyüzünün / Vaz mı geçelim hayal kurmaktan / Silelim mi defterimizden denizi / Yok diye yelkenimiz küreklerimiz.''
Mısralarıyla bezeli şiirlerini bize miras bırakıp giden Nazif Demirel'i bilardo sporunun ustalarından biri olarak bilecektir çoğu Samsunlu ama Nazif Abi, sıcak demir ustalığının yanı sıra ayrıca, kelimeleri de inci taneleri gibi dizebilen bir yazı ustasıydı ki; haberlerini de, kolay okunabilecek şekilde büyük bir ustalıkla yazardı.
Işıklarda uyusun her biri.
Yattıkları yer incitmesin