Terörden çok çekti bu ülke.
Hala da çekiyor.
Bu nedenle, ne amaçla yapılırsa yapılsın terör olaylarını masum göremeyiz.
Ki;
Terörün gözü kördür.
Bugün senin sevmediğin birini hedef aldı diye sesini çıkarmazsan, yarın gelir seni vurur.
Dün İstanbul adliyesinde yaşanan ve hepimizi derinden etkileyen bu olay, ülkemin 77 şehrinde aynı anda başlayıp, saatler boyu süren elektrik kesintilerini bile unutturdu.
Öyle anlaşılıyor ki bu olayın meydana gelişi ve sonlandırma biçimi üzerinde uzun süre konuşulacak.
Öncelikle şunu belirtmek isterim.
Bu olayın meydana gelmesi nedeniyle avukatların günah keçisi yapılarak, suçlanmasını son derece yanlış buluyorum.
Adliye binalarındaki güvenlik zaafı zaten bilinen bir durumdur.
Adliyelerde görevlendirilen güvenlik görevlilerinin nasıl seçildikleri polis teşkilatında en çok konuşulan konulardan biridir.
Öncelikle bu durum düzeltilmelidir.
İstanbul Emniyet Müdürü “İçeriye avukat kılığında girdiler” diyerek sorumluluğu üzerinden atarken, avukatları da kamuoyu önünde “Bu suç avukatlar nedeniyle işlendi” algısını yaratmaktan vaz geçmelidir.
Teröristler içeriye savcı veya hakim kılığında da girebilirlerdi. O vakit hakim ve savcılar mı suçlanacaktı.
Emniyet müdürü önce teşkilatına “O silahlar içeriye nasıl sokuldu?” diye sormalı ve bunun cevabını bulmalıdır.
Bir de şu konu var.
Bu olay nedeniyle şimdi Berkin Elvan’ı suçlayanlar da türedi.
Bu da tam anlamıyla sapla samanı bir birine karıştırmaktır.
Berkin Evlan olayı henüz açığa çıkmamıştır.
Devlet önce bu olayı tüm çıplaklığıyla aydınlatmalıdır.
O polisler kimdir?
Neden o çocuğa ateş etmişlerdir?
Bu sorulara yanıt bulunması artık elzemdir.
Bunun için de o polis memurları adaletin önüne çıkarılmalıdır.
Bu hükümet, faili meçhul cinayetlerin üzerine gitmesi ile biliniyor.
Berkin Elvan olayı da halen faili meçhul bir cinayet olarak ortada duruyor.
Bir hukuk devletinde adalet önünde herkes eşittir.
Bir yakınını sokak eylemleri sırasında kaybeden ailelerin de adalete sığınıp hak araması kadar doğal bir durum olamaz.
Ailesi o çocuğun ekmek almaya giderken öldürüldüğünü söylüyor.
Ama “Hayır öyle değil” diye iddia edenlerin sayısı da az değil hani.
Kim doğru söylüyor?
Bunu bilmiyoruz.
Belki o fişeği ateşleyen polis memurları gerçekten suçsuzdur.
Bunu da bilmiyoruz.
Bu soruların yanıtları ancak, devletin o polis memurlarını yargı önüne çıkarmasıyla bulunabilir?
Komplo teorilerine inanmam.
Belki tamamen tesadüftür ama bu ülke bir süre boyunca da güvenlik paketi ile ilgili yasa teklifinin, gece yarısı meclisten geçmesini de konuşacaktır.
İnsanların ağzı torba değil ki büzülsün.