Çocuklarımla hasret gidermek adına 10 gün önce İstanbul'a geldim.
Haftaya dönmeyi planlıyorum ama hala İstanbul'dayım.
Bu yazıyı da İstanbul'da çocuklarımın evinden yazıyorum.
Zor bir şehir İstanbul ama buna rağmen en az Samsun'um kadar seviyorum bu şehri.
İçinden deniz geçiyor.
Daha ne olsun.
Ve fakat.
İstanbul'da yaşamalarına rağmen henüz bırakın boğaz kenarında bir bardak çay içmeyi, boğazı görmeden bu dünyadan göçüp gidenler olduğu biliniyor.
İğneden ipliğe her şey çok pahalı burada.
Küçük şişe suyu üç liradan alabilecek bir yer bulabilirseniz, sizi şanslı insanlardan kabul ediyorlar burada.
TV'deki eğlence programlarından tanıdığımız Armağan Çağlayan, twitterdeki paylaşımında bir porsiyon İskender kebaba 103 lira ödediğini yazarken, ''Bu ne yahu'' gibisinden şaşkınlığını da dile getiriyordu.
Bazı yollar da paralı bu şehirde.
Köprüden geçerken de dönerken de para ödüyorsunuz mesela.
O fıkrada söylendiği gibi körünün orta yerine de tahsilat cihazları konarsa şaşırmam hani.
Trafik zaten bela.
Canından bezdiriyor insanı.
Hani Samsun'daki pazar yerlerindeki pahalılıktan şikayet ediyordum ya, buradaki çarşı - pazardaki durum ''Samsun'daki pazarların gözünü seveyim'' dedirten türden.
Kiraz mevsimindeyiz ya.
Yenilebilecek türden kiraza 35 liradan başlayan etiket konuluyor İstanbul'da.
Dolmalık bibere 19.90, taze fasulyeye 40 liralık etiket konulmuştu
Kadıköy'deki Altıyol mevkiinden, oğlumun Merdivenköy'deki evine gelmek için çevirdiğimiz taksinin şoförü, benzin mazot fiyatlarından dert yanarken, taksimetre tarifelerine zam yapılmaması durumunda yakında kontak kapatmak zorunda kalacaklarını anlatıyordu.
Petrol ürünlerinde dışa bağımlı olduğumuzu biliyorum.
Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı uluslararası piyasalarda petrol krizine neden oldu.
Benzin-mazot fiyatlarının astronomik rakamlara ulaşmasının nedenlerinden birinin uluslararası piyasalardaki dalgalanmadan kaynaklandığını biliyorum elbette.
Ve fakat.
Bir yıl önce mazotun pompa fiyatı 7.23’ken, günümüzde 30 lirayı bulmuştu.
Oysa brent petrol uluslararası piyasalarda iki gün önce 121 dolardan işlem görürken, bir yıl önceki uluslararası piyasalarda 67 dolardan işlem görmüştü.
Mazotun pompa fiyatı yüzde 310 dolayında artmışken, brent petrolün uluslararası piyasalardaki artışı dün itibariyle yüzde 80 düzeyindeydi ama uluslararası piyasalardaki en fazla artış yüzde 145 dolayında olmuştu.
Petrol fiyatlarından yakınırken ''Bizde petrol çıkaralım'' demeyeceğim elbette çünkü Allah bize o nimeti yeterince vermemiş maalesef.
Ve fakat.
Pandemin ardından bölgemizde yaşanan savaşla birlikte bizi de etkileyen uluslararası kriz ortamında tarım yapmanın önemini kavramış olmalıyız diye düşünüyorum.
Önceki tarım bakanı, çiftçimizi desteklemek yerine gıda maddelerindeki fiyat artışını yavaşlatmak için ithalat kartını ileri sürerken, bu kararı eleştirenlere ''Paramız var ki alıyoruz'' demişti.
''Yerli malı, yurdun malı herkes onu kullanmalı'' mottosuyla yerli malı haftalarının yapıldığı yılların ferdi olmama rağmen topraklarımızda yetişmeyen ürünlerin ithalatına tümden karşı çıkmam elbette ama bu topraklarda 150 tür peynir üretilirken, taa Güney Amerika ülkelerinden peynir ithal edilmesini de anlamsız bulduğumu da söylemek isterim.
Tıpkı, tahıl ambarı olarak bilinen Konya ovasında tarlalara ekilen buğdaya yetecek destek primi vermek yerine Güney Amerika ve Afrika gibi uzak kıtlardaki ülkelerde tarla kiralayıp, buğday- arpa ekimi yaptırma kararını anlamsız bulduğum gibi.