Samsun'u ve Samsun'da yaşamayı seviyorum.
Güzel şehir.
İstanbul kadar güzel olmasa da, benim şehrim Samsun'da çok güzel.
Bu köşede yazılanları takip edenler, dede ve babaanne olarak karımla birlikte torun nöbeti için bir süredir İstanbul'da olduğumuzu bileceklerdir.
İstanbul güzel ki; dünyanın en güzel şehirlerinden biri olduğu kabul edilir zaten.
Sahi!
İçinden deniz geçen kaç şehir var bu dünyada.
''Çanakkale de var'' direyeceksiniz belki ama Çanakkale, boğazın tek tarafında kurulu olduğu için İstanbul gibi iki yakalı şehir olma özelliğini tam olarak taşıdığı söylenemez.
Her birinde ayrı bir güzelli ve tarihi mirası barındıran yedi tepesi var bir de İstanbul'un.
Gerçi Leyla Emeç Tavşanoğlu'nun, bir sosyal medya paylaşımıma yaptığı yorumda dediği gibi, yedi tepesi kalmamış ama Ayasofya'sı, Muhteşem Süleymaniye’si, Yenikapı'sı, Kapalı Çarşı'sı, Mısır Çarşısı, Sultan Ahmet'i, Beyazıt'ı, Kız Kulesi ve Kız Kulesi'nin seyir yeri Salacağı, yani Üsküdar'ı, Kadıköy’ü, Emirgan'ı, Kuzguncuk'u, Köprüleri ve Adaları ile sahiden de çok güzel bir şehir İstanbul.
Ve fakat.
Dünyanın bu en güzel şehrinde yaşamak çok zor birader!
Hayat pahalı zaten!
Ve fakat.
Ya o trafik çilesi!
Çekilesi bir dert değil.
Oğlum ve gelin kızımın yanı sıra, bu hafta sonu, dünyamızın, güneşin etrafında bir turunu tamamlamasıyla bir yaşına ulaşacak torunumu bırakıp, şehrime, yani Samsun'a döneceğim.
Torun hasretiyle ne kadar kalabilirsek artık!
Çünkü biliyorum ki, bedenim Samsun'da olsa da, aklım da fikrim de İstanbul’da olacak bundan böyle.
Ve fakat.
Şundan eminim, İstanbul'u seviyor olsam da, Samsun'u daha çok seviyorum.
Benim şehrim, iki gözümün çiçeği Samsun'da ne yazık ki; İstanbul'a benzemeye, daha doğrusu benzetilmeye çalışılıyor.
Benzetilmek derken fiziki ve coğrafi benzetilmekten söz etmiyorum elbette çünkü Samsun'un ortasından deniz geçiremeyeceğimizi biliyorum.
Trafik çilesi mesela, çok yakın gelecekte İstanbul'u aratmayacak düzeye ulaşacak.
Güya ''Akıllı şehir, trafik güvenliği'' adı altında bir proje gerçekleştirildi.
Kimi yerlerde beğendiğim unsurları da var ama bu proje trafikte keşmekeş oluşturdu.
İstanbul kadar olmasa da, ülkemizin pahalı şehirlerinden biri olma yolunda hızla ilerliyor Samsun.
İstanbul'da misafir olduğumuzu öğrenenler ''Ne işin var İstanbul'da, Samsun gibi bir şehir bırakılır da, İstanbul’a gelinir mi'' diyenlere rastladım.
Gururumu okşamadı değil ama ''Dışı seni, içi beni yakar'' denildiği gibi Samsun'da tanık olduklarımız canımızı fena halde sıkıyor.
Şehir yönetenlerce, şehirde yaşamak ne diye bu kadar zorlaştırılır, anlamakta zorlanıyorum açıkçası.
''Ben yaparım olur'' mantığı hala hüküm sürüyor şehrimde ve bu nedenle ülkemde ince kumla bezeli en uzun plajlarından birine sahip bir sahil yok oluyor.
Oysa deniz, güneş ve kum turizminden milyarlar kazanıyor birçok şehir.
Ekişehir'de deniz yok biliyorsunuz ama Eskişehir'in efsane Başkanı Yılmaz Büyükerşen, porsuk çayı kenarına taşıdığı deniz kumuyla plaj yaparken, biz ise Allah vergisi o güzelliğin insan eliyle yok edilmesini seyre mahkum ediliyoruz ne yazık ki.
Sahip olduklarımızın kıymetini ne vakit anlayacağız bilemiyorum.
Ovalarımız var.
Adam ek, adam yetişir. o derece verimli yani ama gel gör ki tarlalarımızın yarısından fazlası boş bırakılıyor.
Ovalarımızın yanı sıra yaylalarımız da var bizim.
Üç ayrı şelalesi var ki bu şehrin, bu şehirde yaşayanların bırakın Samsun'da üç şelale varken, başka birçok şehirde böyle bir özelliğin olmadığını bilmeyi, bu şehirde kaç kişi şelale gibi güzelliklerin farkındadır bilemedim.
Dahası kurtuluşumuzun şehridir Samsun.
Şehrin girişindeki ''Atatürk şehrine hoşgeldiniz'' yazılı tabelaları kaldırıp, dört bir yana ''Geleceğin şehri gibi'' bir anlam ifade etmeyen tabelalar asmış olsak da doğrum günü sorulduğunda ''Benim doğum günüm 19 Mayıs'tır'' dediği için Ata’mız tarafından ''Atatürk'ün şehri'' olmak gibi bir mirasın bırakıldığı bir şehirdir Samsun.
Hiç bir şeyimiz olmasa da, bu bile yeter bize sadece.