Cem Kukey ,arkadaşımız “ Şimdi Mezarıma Gelebilirim” adlı ilk anı romanı ile,ikinci bir kitabın geleceğinin de ,edebiyat sever çevrelerince farkedilmiş olması şaşırtıcı değildi.Hayatı, elktrik mühendisliğinin fizik ,matematik kural ve formülleri ile geçmiş biri ,nasıl romancı olabilmişti.Bundan sonra da sevgili Cem' in .romanlarını görecek ve okumaya devam edeceğiz.
Emekli olduktan sonra, başlamış olması, acaba “cok geçmi kaldı?” sorusunu akla getiriyor. Cem 'i lise yıllarından beri tanıyan bir arkadaşı olarak;lise yıllarında okulda teneffüs arasında bana sorduğu soru ile ,bu sorunun yanıtını verebilirim.Demiştiki: klasik romanlar dan hangilerini okudun. o yıllarda poşetler gazete kağıdından yapılırdı...biz ona torba kağıdı derdik.Okumaya o kadar meraklı idim ki: yerde bulduğum torba kağıtlarını (buğday hamuru ile yapıştırılmış) yırtmadan açar ve o torba kağıdı hangi güne ait ise, o gunun haberlerini okurdum.Eve her gün gazete alınmazdı.ortaokula geldiğimde şehir kütüphanesini keşfetmiş ve önce stendhal in kırmızı ve siyah romanını sonra victor hugonun sefiller romanını okumuştum.Cok etkilenmiştim.Sehir kütüphanesinin sert yöneticileri ve aldığım kitabı iade etmiş olmama rağmen ,iade etmedin bahanesi ile bana kitap verilmemesi nedenleri ile kütüphaneden soğutulmuştum,o yıllarda....Cem bana tolstoy ,dostoyovski yi sormuş ,bende bilmediğimi söylemiştim.Cem öğretmen, hemde edebiyat öğretmeni; bende işçi cocuğu idim.Demem o ki cem lise yıllarında da edebiyat ile ilgili okumaya meraklı bir gençti.Her alanda meslek sahibine saygı duyan biri idi.Sanırım edebiyat a ve edebiyatçıların ürünlerine olan saygısından,iyice olgunlaşmayı ve kendini hazır hissettiğinde yazmayı düşündü..Tabi ki geçmiş yaşamı boyunca kafasında kaç kitap yazdı ,kaçını sildi bilemeyiz.,,,Ama bildiğim ve emin olduğum bir şey var ki: cem iki kitabı emekli olduktan sonra yazmadı.Hayatı boyunca, kimini yaşarayak,kimini kurgulayarak beyninde severek hamallığını yaparak, bugünlere taşıdı.Onun için bu iki kitap büyük bir emeğin de sonucudur.
Reji romanı ,en başında heyacan yaratan kurgusu ve kahramanlarının yalın cümleler ile anlatılmş olsa da hemen tanıdğımız birilerinin hikayesini okuyor, izlenimini vermesi;hikaye nin başında yaratılan merakın,hikayenin sonuna kadar devam etmesi nedeni ile, romanı, okuyanın elinden bırakası gelmiyor.
Hikayenin örgüsü 1912-1915 yılları arasını kapsıyor olsa da ; iki kuşak öncesi de olsa ,bir samsunlu olarak,yine de o yıllardan bugünlere kalanları hatırlıyor,değişen samsunda ,savaş ve diğer nedenler ile kaybettiğimiz değerleri anlayabiliyoruz.
O yıllar da reji de sendika varmış,1908 de kapatılmış..Reji de; türk, rum, ermeni ,aynı statüde işçi olarak kardeşçe çalışabiliyor.İnsanlık düşmanlarına karşı hiç bir etnik ve dinsel ayrım yapmadan birlikte karşı çıkabiliyorlarmış.
Hikaye ,köy,sehir ve fabrika gibi dar mekansal bir alanda geçerken,bu alan dışında o yıllarda olanlar duyumsal olarak sadece huzursuzluk yarattıgı konusunda bilgi verilirken: yazar'ın dşardaki olayları fazla detaylamamasını ; sanırım,bu karışık etnik ve dinsel kimlikler ile bir arada dostça yaşayan halkın ,birazda kulak tıkamasına ,dışardaki olayların kendi ilişkilerini etkilememesi için ,duymamazlıktan gelerek bilerek dillendirmemesine, baglıyorum..Hikaye bu nokta da yazarın elinden çıkıyor.hikayenin kahramanlarına bağlı kalıyor.Zaten oyle değilmidir ki,hikaye örgüsü güçlendikçe,hikaye yazara yön gösterir....Gerçekçi romanlar da hikayeler gerçeğin dışına çıkmaya izin vermez.
Bu hikaye:dünyanın en kaliteli tütünlerinin üretildiği.çarsamba bafra gibi en verimli ovaların olduğu bir coğrafya da,yoksullugun bu derece yoğun olması, sömürünün de bir o kadar siddetli olduğunun hikayesidir.
Geçmişte yaşananların, hikayelerinin çoğu yazılmadı,günümüzde de yaşanan o kadar çok şey var ki,hikayeleri yazmak la bitmez..Umarım, gelecekte insanlığın, baristan sevgiden yana , hikayeleri olur