Yazarlar // 24 Kasım 2015 Salı 00:00
Ragıp GÖKER
Öğretmenim canım benim canım benim
Seni ben pek çok pek çok severim
Sen bir ana sen bir baba
Her şey oldun artık bana
Okut öğret ve nihayet
Yurda yararlı insan et
Yukarıdaki dizler bir çocuk şarkısına ait.
Öğretmen marşı olarak da bilinen bu şarkı yıllardır söylenir.
Yüzlerce öğretmen marşı var oysa.
Çok sayıda da öğretmen şiiri.
Ama yalın anlatımı nedeniyle bu çocuk şarkısı en çok bilineni ve en çok söylenenidir.
Dillerimize pelesenk olmuş bu şarkıdaki gibi öğretmenlerimiz bize gerçekten ana ve
baba olmuştur.
Hazreti Ali ‘’Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum’’ diye boşuna
söylememiş.
Alfabemizdeki 29 harfe vurgu yapan Ali Rıza Binboğa’nın ‘’29 kere 40 yıl kölesiyiz
öğretmenin’’ şarkısı da, bizim kuşağın ilk gençlik yıllarına damga vurmuştu.
Bilinmeyeni öğretmek çok zor olsa gerek.
Hele de bir çocuğa bilmediği bir şeyi öğretmek için sanırım büyük bir sabır gerekir.
Öğretmen olabilmek için özel olmak gerekiyor galiba.
O nedenle öğretmenlere hep saygı duymuşumdur.
İlkokulu Aşağıçinik köyü ilkokulunda de okudum.
Köylü saflığımız vardı.
Bu bedenle çok fazla yaramazlığımız da olmazdı.
Öğretmenlerimizin bizi yetiştirirken, köy yerinde çalışıyor olmaktan başka zorluk
yaşadığını düşünmüyorum.
Ama lisedeyken koca koca adamlardık.
Üstelik yaşıtlarım o yıllarda sokaklarda, okul bahçelerinde ve hatta kantinlerde bir
birini boğazlıyordu.
Eğitim sürem boyunca çok öğretmenim oldu ama bende iz bırakan Devrim
Lisesindeki tarih öğretmenimiz Erol Yükselen’di.
Kardeşin kardeşi boğazlamaya çalıştığı 70’lı yıllarda, öğretmenimiz derslerde tarih
boyunca kurduğumuz devletlerin, kardeş kavgaları nedeniyle yıkıldığını anlatıyordu.
Allah sağlıklı ve uzun bir ömür versin, aradan yaklaşık 40 yıl geçmiş olsa da
öğretmenime mihnet duygum hiç kaybolmadı.
Öğretmen olamadım.
Doğrusu aslında o gücü kendimde göremedim.
Ama oğlum öğretmen oldu.
Marmara Üniversitesinde delikanlılara ve genç kızlara ders veriyor.
Ama oğlumun biricik eşi, benim sevgili gelinim ise ilkokul çağındaki bebeleri eğitiyor.
Onun işi biraz daha zor olmalı.
Başta oğlum ve gelin kızım olmak üzere bütün öğretmenlerin öğretmenler gününü
kutlarım.
Hazır yeri gelmişken öğretmenlerimizin sorunlarından birini de hatırlatmak isterim.
Bize bir harf öğrettiği için 40 yıl kölesi olmayı göze aldığımız öğretmenlerimizi,
insanca yaşamaya yetecek gelir düzeyine ulaştırmadı bu ülke.
Öğretmenlerimiz bir zamanlar çocuklarımız için rol modeldi.
Bugün bunu söylemek ne kadar doğru bilemem ama şu sonucu da bir dip not olarak
yazmakta fayda görürüm.
Gerek gelir düzeylerinin azalması ve gerek taşımalı sistemin bir sonucu olarak,
özellikle köylerimizde öğretmenlerimizin yerine imamlar rol model olmaya başladılar.
* * * * *
Şiddete Hayır
Dr. Aynur Dağdemir’in, katledilmesi bir sonuçtur.
Şiddete meyilli bir toplum olduk çünkü.
Cinayetlerde sebep ve sonuç ilişkisine bakmak son derece sakıncalıdır.
Bir cana kıymanın hiçbir şekilde haklı gerekesi olamaz.
Farkında mıyız bilmem ama ‘’Öldürdüyse vardır bir sebebi’’ diye diye bu günlere
geldik.
Mağdurdan yana görünsek de aslında güçlü olanı daha çok severiz.
Güçlünün, güçsüzü ezdiğinde ‘’Oh olsun’’ deme nedenimiz budur aslında.
Dün Samsun Kadın Platformu tarafından ‘’Şiddete Hayır ‘’ demek için Cumhuriyet
Meydanında bir etkinlik düzenlendi.
Samsun Gazeteciler Cemiyeti de ‘‘Şiddet haberi yapmayacağız’’ diyerek etkinliğe
destek verdi.
Meydana fotoğraf makinesi, kalemini ve kameralarını bırakan arkadaşlarıma
kalemimi bırakarak destek verenler arasındaydım.
Şiddeti ve özellikle kadına şiddeti protesto etmek için gökyüzüne siyah balon uçuran
kadınların, erkeklerden daha az olması da dikkatlerden kaçmadı.