Bugün günlerden 24 Kasım.
Bugün öğretmenler günü.
Öğretmenlerimizi yazmaya hazırlanırken, Düzce'de önceki gece sabaha karşı meydana gelen deprem haberini araştırıyordum ki, sosyal medyada 40 yıllık dost Fahrettin Ulusoy'u kaybetmiş olduğumuzu öğrenmenin derin acısıyla sarsıldım.
Bugün 24 Kasım ve öğretmenler günü madem yazımızın ağırlık noktası öğretmenlerimiz olacak ancak, Fahrettin Ulusoy'la ilgili yazacaklarım, bu kadarla sınırlı değil elbet.
Fahrettin Abi'yi yazının ayrı bir bölümünde elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.
Ali Rıza Binboğa'nın unutulmaz şarkısı ''İlk öğretmenin kim senin, kim öğretti alfabeyi'' dizeleriyle başlayan şarkısı, bizim neslin gençlerinin dilinden düşmezdi.
Öğretmen sevgisiyle büyüdü bizim nesil.
Korkuyla karşılık saygı da duyardık öğretmenimize.
Ki;
İlk öğretenimiz aslında annemiz ve babamızdı bizim.
Ve fakat.
Zihnimizde hep yaşamımızı şekillendiren öğretmenlerimiz kalmıştır.
Devrim lisesinde tarih derslerimize giren bir Samsun efsanesi Erol Yükselen'le, Samsun'da Anadolu Ajansı'nın yanı sıra, Cumhuriyet gazetesinin muhabirliğini de yapan Avni Kaynar, ilk gençlik yıllarımda kişisel gelişimime katkı vermiş öğretmenlerdi.
Avni Abi'yi 80'li yıllarda yitirmiştik ama Erol Yükselen de pandemide o dönülmez yolculuğa çıkanlardan olmuştu
Mekanları cennet olsun.
Yaşamıma yön veren bu iki önemli kişiliğe çok imrenmiş ve bu nenle de öğretmen olmayı çok istemiştim aslında.
Ve fakat.
O cesareti kendime bulamadım hiç bir vakit.
Bence en zor mesleklerden biridir öğretmenlik.
Düşüncesine kalem tutmayı bile henüz bilmeyen bir çocuğa okuma yazmayı öğretiyorsunuz.
Çok zor bir şey elbette ama sadece öğretmek de etmiyor ki, sadece bunu yapmakla yetinenler de var elbette ama bence bu mesleğin en etkileyici tarafı bir insanı eğitmektir.
Düşünsenize bir çocuğu veya ilk gençlik yıllarından itibaren bir genç insanı yaşama hazırlıyorsunuz.
Çok zor olsa gerek.
Sadece bir meslek dalı olarak görülmemeli öğretmenlik.
Yaşamına öğretmen olarak devam etmeye karar veren bir genç, bunu bir yaşam biçimi olarak görmeli önce.
İdealist olmalı yani bir öğretmen adayı.
Uzmanlık gerektirir alında.
Öğretmenliği yaşam biçimi olarak görmeyen birini, 'Uzmanlık' sınavları gibi saçmalıklarla da, işinin ehli yapamazsınız.
O sınavı kazananlar o unvanın sahibi olabilirler elbette ama asla işin ehli olamazlar.
Uzmanlık tecrübeyle, kendini mesleğe adamakla kazanılır ancak.
Yaftayla değil.