istanbul sex shop casino siteleri istanbul evden eve nakliyat istanbul eşya depolama baker depolama
Öcalan'ın Çağrısı ve Düşündürdükleri
Yazarlar // 1 Mart 2025 Cumartesi 19:27

Ragıp GÖKER

Tarihler 1 Ekim 2024'ü gösteriyordu.

Abdullah Öcalan'ın önceki gün okunan mektubundaki çağrısıyla doruğa ulaşan ve adına ''Yeni Çözüm Süreci'' denilen süreç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM'de yeni yasama döneminin açıldığı o gün beklenmedik bir şekilde DEM'lilere elini uzatmasıyla başlamıştı.

Bahçeli daha sonra el yükselterek partisinin 24 Ekim'deki gurup toplantısında ''Teröristbaşı Meclis'te DEM gurubunda konuşsun. Terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin.'' Demesiyle süreç hız kazanmıştı.

Bahçeli'nin, DEM Gurubuna el uzatmasıyla başlayan sürecin üzerinden 5 ay gibi bir süre geçti.

Bu sürede DEM Gurubu içinden Sırrı Süreyya Önder, Ahmet Türk ve Pervin Buldan'dan oluşan ekip İmralı'ya üç ziyaret gerçekleştirdi.

Ve nihayet beklenen o açıklama, yani Öcalan'ın PKK'Ya silah bırakmasını ve örgütün lağvedilmesini istediği çağrısına dayalı mektup dün İstanbul'daki bir otelde okundu.

Sırrı Süreyya Önder'in , ''Kışın bitip baharın geleceği şu günlerde umudu yeşertmeye gittik.''sözleriyle başlayan toplantıda, Ahmet Türk Öcalan'ın mektubunu Kürtçe, Pervin Buldan'da Türkçe olarak okudu.

''Tarihi çağrı'' olarak tanımlanan Öcalan'ın mektubunda ne deniliyor, özetle ona bir bakalım ve sonra da bu konudaki görüşümüzü ifade edelim.

''PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur. Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır.

1990’larda reel sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.

Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.

Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir.

Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hal alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir. Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nın; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır. Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet,

federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.

Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip

olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir. Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır.

Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.

Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir. Ortak yaşama inanan ve çağrıma kulak veren tüm kesimlere selamlarımı iletirim''

Teröristbaşı'nın mektubundaki ifadeler bunlar.

Peki bu çağrı ne anlam ifade ediyor.

En azından benim için ne anlama geliyor:

Çağrıyı, öncelikle heyecan verici bulduğumu ifade etmeliyim.

Çağrının bir yerindeki, ''Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.'' şeklindeki ifadeleri çok önemli görmekle birlikte, yine de endişelerimin olduğunu da ifade etmek isterim.

Ki;

Öcalan'ın mektubuna yazmadığı ama Sırrı Süreyya Önder'in mektup okunduktan sonra söylediği, ''Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir'' şeklindeki sözleri, 'Terörsüz Türkiye'den farklı beklentiler olacağına dair soru işareti, endişelerimi artıran nedenlerin ilkiydi.

Sonra, çağrının Suriye'nin kuzeyindeki yapılanmayı da kapsamayacağına dair işaretler ise endişemi artıran farklı bir neden oldu.

 

BARIŞ AMA NASIL!

Barışı getirmesine inanılan çağrıyı 'amasız ve fakatsız', yani koşulsuz kabul edebilmeyi çok isterim.

Ki; Kim barışı istemez.

Ülkeme bahar gelse keşke!.

Bölücü terör, 41 yıl önce Eruh baskınıyla başladı.

Çok kan aktı.

Al bayrağa sarılı tabutlarla gelen çok sayıdaki şehit cenazeleri yüreklerimizi dağladı.

Evlatlarını ömürlerinin baharında toprağa veren insanlara ''geçmişi unutun'' demek hiç kolay bir şey değil.

Ülkemi zor bir sürecin beklediği kesin.

Ki; teröristbaşı, ilk açılım sürecinin yaşandığı 2015 yılında da benzer bir çağrıda bulunmuştu ve o çağrıya dayalı mektup Diyarbakır meydanında okunmuştu.

O zaman çağrıya uymayan ve silah bırakmayan bölücü örgütün şimdi silah bırakmasını ve kendisini yok etmesini bekleyeceğiz.

Bunun olmasını çok isterim elbette.

Ve fakat.

10 yıl önce çağrıya uymayan örgütün, bugün çağrıya uymasını beklerken, endişelerim olduğunu da yinelemek isterim.

DEM heyetin İmralı görüşmeler, Devletin gözetiminde olmuştur elbette.

Aksi düşünülemez zaten.

İmralı'da konuşulanların detaylarını öğrenmek gibi bir beklenti içinde olmayız elbette ancak, süreçte yaşananların en azından TBMM'deki kapalı bir oturumda tartışılmasını, sürece dair bir sonuç alınması isteniyorsa, siyaset kurumu sürecin aktörlerinden biri olsun isterim ve bunu gerekli gördüğümü de altını kalın harklerle çizerek belirmeyi gerekli görürüm

Umarım ve dilerim, endişelerimiz yersizdir.

Umarım ve dilerim, sürecin sonunda Terörsüz Türkiye'ye sorunsuz bir şekilde ulaşmış oluruz.