Tam 40 yıl önceydi.
12 Eylül'ün faşist cuntacıları, sözüm ona serbest seçimlere izin vermişlerdi ama Cumhuriyeti kuran CHP ile ülkemin kaderine uzun süre hükmeden AP, MHP ve MSP gibi siyasetimizin köklü partileri kapatılmış, başbakanlık, bakanlık yapmış siyasetçilere, siyaset yasağı getirilmişti.
Buna da ''Serbest seçim'' diyordu cuntacılar.
Nasıl serbest seçimse, sadece liderler değil, yüzlerce siyasetçiye seçilme yasağı gelmişti.
Yeni siyasetçiler çıkmıştı sahneye.
Askerler emekli bir general olan Turgut Sunalp'i sahneye sürerken, sosyal demokratların temsilcisi olarak da Başbakanlık Eski Müsteşarlarından Necdet Calp'e siyaset yapma izni verilmişti.
Siyaset yapma ve parti kurma izni verilenlerden biri de, 12 Eylül öncesinin en önemli siyasi kararlarından biri olan 24 Ocak kararlarının mimarı Turgut Özal'dı.
Siyasiler, demokrasinin bir süreliğine askıya alındığı o darbe ortamında bile televizyon ekranlarında açık oturumlara çıkıyor, gazetecilerin sorularına cevap verebiliyorlardı.
Türk Halkı, TRT ekranlarında Sunalp, Calp ve Özal'ın katıldıkları böyle bir programda o güne kadar Türkiye'nin alışkın olmadığı bir söylemle ilk defa karşılaştı.
''Köprü'yü satarım'' dedi Özal.
''Satamazsın'' diye karşılık verdi Calp.
Özal, yineledi iddiasını ''Satarım'' dedi.
Turgut Özal, köprünün gelirlerini satmaktan söz ediyordu ve böylece Türkiye, özelleştirme söylemiyle ilk defa karşılaşıyordu.
Özal, o söylemin etkisiyle, 40 yıl önceki o seçimi kazandı ve dediğini de yaptı.
Günümüzde 15 Temmuz Şehitler Köprüsü olarak bilinen Boğaziçi Köprüsünden geçişler paralı oldu.
1983'ü takip den yıllarda Cumhuriyetin kazanımı olan birçok kamu kuruluşu özelleştirildi.
Özelleştirme furyasında en çok tartışılan satışlardan biri Telekom'un satışı olmuştu.
Son yıllarda en çok tartışılan satışlardan biri de Sakarya'daki tank ve palet fabrikasıydı.
Mesela Samsun’da Azot ve Bakır fabrikalarıyla Gelemen Tarım İşletmesi ve
Tekel’in sigara fabrikası satıldı.
Şimdi ellerin oldu hepsi.
Ara ki bulasın.
Önceki gün İzmir'de bir üniversitemizin yemekhanesinde, yemek ücretlerine yüzde 280 oranında zam yapılmasını protesto eden öğrencilerin, Rektörün yemekhaneye soktuğu özel güvenlik görevlilerince yaka paça gözaltına alındılar biliyorsunuz.
Dün sabah haber bültenlerinde İTÜ'nün yemekhanesiyle ilgili özelleştirme kararı alındığına dair haberi işittiğimde ise, ''İşin ucu buralara kadar uzandı demek ki ?'' diye düşündüm.
Sarı öküz hikayesi var ya hani:
Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş.
Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.
Öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:
"Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz''de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım."
Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz'ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış.
Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk'u istemişler:
"Gördünüz mü ne kadar barışseveriz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim."
Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk'u teslim etmiş, yine Benekli Öküz karşı çıkmış. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş.
Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahale ederek, "Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.
Birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.
Boz Öküz, Benekli Öküz'ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli "Biz" demiş, "Sarı Öküz''ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı.."
Kıssadan hisse;
Peki, ''Biz nerede kaybettik.''.
''O köprüyü sattırmayacaktık.''
Bilmem anlatabildim mi?