Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda bereketli topraklarda bir kral yaşarmış. Kendini çok akıllı sanan, giyimine kuşamına çok düşkün olan bir kral… O kadar kibirli, o kadar kendini beğenmiş bir hükümdarmış ki, sürekli aynada kendine bakar, ne istiyorsa onu yapar, halka da istediklerine ses çıkarmasınlar diye baskı yaparmış. Bu sırada çok defa hata yapar, ama baskıcı tutumundan dolayı halk gerçekleri söylemeye korkarmış…
Kral günlerden bir gün, komşu ülkenin kralının ziyaret edeceğini duymuş. Kendisinden haz etmez, onla ilgili hoş olmayan planlar yaparmış. “Fırsat bu fırsat, en şık ben olmalıyım” diye düşünmüş ve terzi aratmaya başlamış. Demiş ki yaverlerine; “Dünya’nın her yerine habercilerimi gönderin, bir terzi bulun bana, dünyanın en güzel elbisesini dikecek terziyi!”
Terzi bulunmuş gelmiş kralın ölçülerini aldıktan sonra Krala olağanüstü bir elbise dikme sözü verir. Terzinin iddiasına göre, ‘bu elbiseyi sadece, ahmaklar ya da makamını gerçekte hak etmeyenler göremez.’
Kralın yardımcılarının hiçbiri elbiseyi görmediği halde makamlarını kaybetmemek için krallarına gerçeği söyleyemez. Kral da ahmak damgası yememek için susmaktadır. Ve kral nihayet bir gün, halkın arasına yeni elbisesiyle yani çıplak şekilde çıkar.
Başlarına bir şey gelmesin diye korkan ahali aslında olmayan elbiseye övgüler dizip çıplak kralı alkışlarken, kalabalıkta bir çocuk, “Aaa kral çıplak!” diye bağırır. “Neden krala kimse bunu söylemiyor?” diye de sorar.
Çevresini yalakalarla dolduran güç ve mevki sahiplerinin düştüğü durumu anlatması bakımından muhteşem bir örnektir bu hikâye. İşte ben de aylardır hatta yıllardır, özellikle de başkanlık seçimlerinden sonra Türkiye’de o çocuğu arıyorum ancak bulamıyorum. Çünkü kimse sesini çıkaramıyor. Yanlış anlaşılmasın burada Türkiye’de kimseye kral falan demiyorum. Ancak gerçekleri söyleyecek bir çocuk arıyorum sürekli. Ekonominin çok kötü yönetildiğini, halkın geçinmekte çok zorlandığını, bunun sonucu olarak da yakın zamanda ülkede hırsızlık olaylarının, iflasların artabileceğini düşünmeden de edemiyorum.
Peki bu olumsuzluklar artarsa o zaman suçlu iktidar ve yönetenler mi olacak yoksa halk yani yönetilenler mi? Yönetilenlere yüklenecek bu kötü durum, yönetenler de “Bizleri neden uyarmadınız” diye soracaklar ya da her söylediklerinin doğru olduğuna kendilerini inandıranlar halkın da inanmakta olduğunu sanacaklar.
GÜNÜN SÖZÜ
Doğruluk sonsuzluğun güneşidir, nasıl olsa doğar. (Wendell Phillips)