Sevgili öğretmenim Erol Yükselen.
Bir güzel insandı.
Her güzel insan gibi, o da habersizce gelen o beyaz atlardan birine binip gitti.
Keşke o beyaz atlar hiç gelmese ve o güzel insanlar da hiç gitmese.
Şu insanlığın başına bela olan Covid 19 virüsü, sevgili öğretmenim Erol Yükselen’i de alıp götürdü o dönülmez yola.
Öğretmen bir babanın oğlu olarak Tekirdağ’ın bir köyünde doğmuş Erol Yükselen.
Türk insanının zorluklarla mücadele ettiği ama kendilerini çok mutlu hissettikleri 60’lı yılların ilk yarısında Ordu’da başlayan meslek yaşamını, 1966 yılında atandığı Samsun’da sürdürdü hep.
Sıra dışı bir insandı.
Ve fakat.
Sıradan biri olmadı hiç.
Türkiye’nin gençlerinin bir birini boğazladığı 70’li yılların ikinci yarısında, Devrim Lisesi’ndeki eğitimim sırasında, iki yıl üst üste tarih öğretmenim olmuştu.
Eğitim ve öğretimi müfredata dayalı vermezdi.
Tarihi bilgileri güncel olaylarla örneklendirerek anlatırdı.
Kara tahtanın önündeki Erol Yükselen’i bir öğretmenden daha çok ‘bilge’ bir insan yerine koyar ve öyle dinlemeye çalışırdım.
Mezuniyet sonrasında da irtibatımızı hiç koparmadık.
Bilge bir insandı ama hep öğretmen olarak kaldı.
Bir öğretmen olarak yetiştirdiği bizleri hep takip etmeye çalışmıştı.
Yararlanmam için “Bunu oku” diye ara sıra kitap getirirdi.
Notlar getirdiği de olurdu.
Yazılarımı takip ettiğini de bilirdim.
Beğendiği de olurdu, eleştirdikleri de.
Günümüz futbolunun endüstriye dönüştüğüne dair görüşümü hiç kabul etmemiş, tüm spor dallarının amatör bir anlayışla yapılmasını savunmuştu.
Salon sporlarına düşkünlüğünü bu şehirde sporla ilgilenen herkes bilirdi zaten.
Dedim ya, öğrencilerini takip etmeyi hiç bırakmıyordu.
Bir keresinde, yararlanacağımı düşünmüş olmalı ki, bir klasör içinde topladığı özlü sözlerden oluşan yüzlerce örneği getirmişti.
Getirdiklerini okuyup okumadığımı kontrol etmek amacıyla mı, yoksa “Seni izliyorum bak” demek için mi bilmem klasörün en son sayfasına da yaklaşık 30 yıl kadar önce Güneş’te yayınlanan bir haberimin fotokopisini koymuştu.
“Öğretmenim beni hala imtihan ediyor” diye düşünmüştüm ama bu tavrı ayrıca çok da hoşuma girmişti.
Tanıdığım Erol Yükselen, memleket ve millet sevgisini yüreğinden hiç eksik etmedi.
Kendisini yetiştiren Cumhuriyetin ilkelerine de son derece bağlı bir Türk aydınıydı aynı zamanda.
Öğretmen okulları 73 yıl önce 16 Mart 1948’de açılmış.
Mesleğine aşık sevgili öğretmenim Erol Yükselen , öğretmen okullarının açıldığı günün yıl dönümünde sonsuzluğa uğurlandı.
Yıldızlar yorganın, mekanın cennet olsun.
Huzur içinde uyu sevgili öğretmenim.
Öğretmenim, Covid aşısı yaptırdı mı bilmiyorum.
Ama hastanelerden gelen bilgilere göre, yoğun bakımlarda yatan hastalar arasında yaş aralığının 40-50 arasında değiştiği biliniyor.
Bu da demektir ki, aşı büyük ölçüde koruyor.
Geçen ay itibariyle 65 yaş üstü vatandaşlarımızın aşılanmasına başlanmıştı.
İki hafta önce 60 yaş üstünün aşılanması da bekleniyordu ama bu yaş grubunun aşılanmasına ne zaman başlanacağına dair açıklama da yok henüz.
Aşı bittimi acaba..
Bu konuda da bir açıklama yok.
Erol Yükselen’den önce Samsun’da tanınmış iş insanlarından Kamil Parlar’ın da hastaneye yatırıldıktan 4 gün sonra yaşamını yitirdiğini öğrenmiştim.
Aşı oldular mı bilmiyorum ama Kamil Parlar da, Erol Yükselen de sağlıklı yaşam için bütün kurallara uyarlardı.
Özellikle Erol Yükselen 70’i aşmış yaşına rağmen, bir delikanlı dinçliğindeki görünümüyle yaşıtlarından hemen yarılırdı.
Cumhurbaşkanı da, Sağlık Bakanı da 50 milyon doz aşının geleceğini açıklamışlardı ama 63 yaşındaki ben her gün e nabız uygulamasına baktığımda, aşılanmam için öncelikli gurupta olmadığıma dair bir notla karşılaşıyorum.
Aşı tedariki konusunda bir sorun yaşandığı muhakkak ama sıkıntının ne boyutta olduğunu Sağlık Bakanı biliyor mu, ondan da pek emin değilim.