Samsun'un Vezirköprü ilçesindeki Halilbaba Mahallesinde 23 Ağustos günü evlerine içme suyu götürmek için kazı çalışması yapan iki kardeşten biri olan Kenan Ak, meydana gelen toprak kayması sırasında göçük altında kalmış, kardeşini kurtarmak amacıyla kanala atlayan ağbeyi Hayati Ak da aynı akıbete uğramış, iki kardeşin olay sırasında hayatlarını kaybettikleri bildirilmişti.
Böylesi durumlar için ilk işitildiğinde ‘’görünmez kaza’’ diye düşünürüz
Ve peşi sıra..
Hayır ve şerrin yalnız Allah’tan geldiğine olan inancımız gereği de böylesi kazaların sonrasında ‘‘takdiri ilahi’’ deriz.
Kadere inanırız yani.
Ve fakat
Hikmetinden sual olunmaz Yüce Allah’ın, kaderimizi değiştirme gücünü bize verdiğini de biliriz.
İki kardeş, göz göre göre ölüme gitmişler aslında.
Kanal açmak, bu konuda uzmanlığı olan birilerinim yapacağı iştir.
Yazık olmuş.
Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olur inşallah.
Ve fakat.
Her göçük altında kalan da ölmüyor.
Bir kamu kurumu olan AFAD ve Nasuh Mahruki’nin öncülüğünde kurulmuş AKUD gibi sivil oluşumlar, bu gibi durumlarda ve de özellikle deprem ve sel felaketi gibi afetler sırasında toprak ve göçük altında kalan insanları kurtarmalarıyla bilinir.
İzmir Depreminde 91 saat sonra göçük altından canlı olarak çıkarılan Ayda Bebeğin kurtarılmasını sağlayarak o mucizeyi yaratanlar da AFAD ve AKUD gibi kuruluşların çoğu gönüllü çalışanlarıdır.
Minnettarız.
Gece gündüz.
Çoğu kere de uykusu kalarak canla başla çalıştılar ve yüzlerce insana tekrar hayat verdiler.
Allah razı olsun.
İyi ki varlar.
Ancak böyleleri varken, AFAD gibi gözbebeğimiz bir kuruluşta, Vezirköprü’deki göçük için görevlendirilmiş şöyle olanlar da var maalesef.
Vezirköprü’nün Halilbaba mahallesinde yaklaşık 5 ay önce meydana gelen göçük faciasında toprak altında kalan Ak kardeşler, canlı olarak çıkarılabilirler miydi?
Bilemeyiz elbette.
Ve fakat.
Bunun için çaba harcanmadığını biliyoruz artık.
Olay yerine zamanında ulaşılmadığına dair iddiaları vardı biliyorsunuz.
Bunun için görevlendirilen personelin ifadeleri alınmış.
İfadesi alınanlardan biri de şoförmüş.
Şoför kendisini şöyle savunmuş:
‘’Devamlı olarak nöbet ekibinde bulunan şoför başka bir göreve gönderildiğinde, saat 13 civarında arandım ve saat 14 civarında göreve başladım. Takriben saat 19.20 civarında Vezirköprü’deki olay yerine gitmek için yola çıkıldı. İntikal sırasında Kavak ilçesi civarında araçta bulunan personel akşam ezanının okunduğunu belirterek, aracı durdurmak konusunda talimat verildi.’’
Şoför buna rağmen önce durmamış ancak, araçtakiler seslerini yükseltmeye başlayınca, kaza yapmaktan korktuğu için olay yerine 3-5 Km kala aracı durdurmuş.
Şoför ifadesinde, o molanın 5 ila 7 dakika kadar sürdüğünü ve başka mola verilmediğini de sözlerine eklemiş.
Marmara depremi ile en son İzmir depreminde tanık olduğumuz durum, arama kurtarma çalışmasına katılan personel zamanla yarışıyorlar olmasıydı.
Depremin oluşmasının üzerinden günler geçse de göçük altında canlı insan çıkarmak için var güçleriyle çalıştılar.
Bizim AFAD personelleri ise olay yerine bir an önce ulaşmak varken namaz molası için aracı durdurmuşlar.
Ne yaman çelişki.
İnananlar için namaz önemli elbette.
Amenna.
Buna sözüz olmaz.
Görev yani nöbet de önemli ama.
O görev sırasında canlar kurtarılacaksa da, şu soru önemli hale geliyor:
Nöbet mi, namaz mı, hangisi daha önemli?
Din âlimi olmadığım için bu soruya yanıt veremem ama bir Allah kelamını sizinle paylaşabilirim.
Allah Kuran’daki Maide süresinin 32. Ayetinde şöyle buyuruyor:
Kim bir can kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur.