Bir süredir siyaset konularını yazmıyordum…
Bunun nedeni ise 15 Temmuz sonrasında “ne yazmalıyım yerine ne yazmamalıyım” düşüncesi oldu…
Ne de olsa çok uzun yıllarca algı operasyonları ile genetik yapısı ile oynanan toplumda “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma” durumunun yaygın olması…
***
Cumhuriyet tarihi boyunca birçok darbe, muhtıra, darbe girişimi ve ayaklanmalar ile yara alan Türk toplumu ve demokrasisi, 15 Temmuz’da yeni bir darbe kalkışmasına sahne oldu.
“Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” sloganını eleştirenler bir kez daha ordu içerisindeki Atatürk ilkelerine bağlı olan mensupların darbeye nasıl karşı çıktıklarını ve sözde “eylem planları” ile yıpratılmaya çalışmasına rağmen siyasi erke kırgınlıklarını bir yana bırakıp orduya ve vatana nasıl sahip çıktıklarını görmek gerek.
Görmek gerek ki; bir daha aynı hatalara kimse düşmesin, kimse kalkışmasın…
“Gerçeğin en büyük dostu zaman, en büyük düşmanı tarafgirlik, en sadık arkadaşı da alçakgönüllülüktür.”
Bu söz de bizlere gösteriyor ki; yaşama, dünyaya, topluma at gözlüğü ile bakmak, bireyin kendisini algı nehirlerinin akışına bırakması sorgulamayan, gerçekleri görmeyen tarafgir ve güdüme uygun bireyler yaratmaktadır.
***
Sormayan, sorgulamayan, okumayan, araştırmayan, sadece itaat/biat eden insan modeli bu ülkenin yıkımı için ihtiyaç duyulan insan modelidir.
Bu insan modeli ile çok karşılaştık;
Üniversitelerde türban eylemleri olduğunda, “bu olaylar çift taraflı bilerek büyütülüyor, hesaplar farklı” denildiğinde; “siz nasıl Müslümansınız?” denildi…
Çok sorulu, tek cevaplı bir referandumda “HSYK ve AYM çok hassas kurumlar, dikkatli olmak gerek!” denildiğinde; “siz hep HAYIR cısınız, 12 Eylül darbesi ile hesaplaşmayalım mı?” denildi…
Geleceği önceden görerek “dini görünümlü illegal yapılar faaliyetlerini askıya alsın!” denildiğinde “unutulmaya mahkum bir taleptir, mantıklı bir tarafı yok!” denildi…
Türk ordusuna üzerinden yapılan operasyonları “bunlar sadece eylem planları, ordu cami bombalamaz, orduda vatansever subaylar lağvediliyor” denildiğinde; “Ergenekoncu musun?” denildi…
“Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” denildiğinde; “Cuntacı”,
“Ne Mutlu Türküm Diyene” denildiğinde; “Faşist”,
“IŞİD taşeron ve Sünni/Müslüman görünümlü terör örgütüdür” denildiğinde; “Ümmet düşmanı”,
“Toplum kendisini sıkışmış hissediyor, temel hak ve özgürlükler…” denildiğinde; “Gezici”,
“Açılım, çözüm süreci yalan” denildiğinde; “savaştan/terörden beslenen”,
“Bu kadar imam hatip lisesine gerek yok, teknik okul daha çok olmalı” denildiğinde; “din düşmanı”,
“Yanlış yapan hesap versin” denildiğinde; “Paralel!”,
“Rus savaş uçağı düşürülmeyebilirdi!” denildiğinde; “Komünist”,
“Bu millet Atatürk’ün ve Laikliğin değerini her geçen gün daha iyi anlıyor” denildiğinde; “Kemalist”,
“Darbe girişimi oldu ama orduyu yıpratmamak gerek! Kışlaların önündeki bekletilen araçlar utanç kaynağı” denildiğinde; “Darbeci”…
***
Örnekler böylece uzar gider…
Doğruyu söyleyen hep ötekileştirildi,
Her sıfata büründürüldü,
Algıya maruz bırakılan toplum karşısında fikirleri savunulamaz hale getirildi…
İnsafsızca ötekileştirilenler, ötekileştirenlerin gözünde her şey oldu ama asla; “mütedeyyin bir vatansever” olamadı…
Ne garip değil mi?