Türkiye Cumhuriyeti’nin iki bakanının ABD’deki mal varlıklarına denizler ötesinde el konulmuş.
Bunu gerçekleştiren ABD hükümetine veryansın ediliyor.
Nasıl bir demokrasiymiş de mal varlıklarına nasıl el konulurmuş paraları nasıl alınırmış, falan da filan.
Bu konuda bir yanlışa düşüyoruz sanırım.
Burada sorgulamamız gereken bakanların paralarına el konulması değil, bu bakanların bu paraları hangi amaçla yurtdışına aktardıklarıdır.
Hem hükümetin bakanı olacaksın hem kendi hükümetine ve kendi merkez bankana güvenmeyip para transferi yapacaksın.
O zaman bu iki bakanın yurt dışına para kaçıranlardan ne farkları kalır ki?
Baştan dedik tya, bugünü yarın yazacaklara not düşüyorum burada.
Belki de soracaklar o zaman:
Yurt dışına para transfer eden bu bakanlar neden bakanlık görevlerinde kalmışlar, neden yüce divanta vatana ihanetten yargılanmamışlar?
Yoksa Türkiye’de o dönemlerde yargıya itimat mı yoktu?
Dedelerimiz bu zorluklarla mı hem dışarıdaki hem de içerideki düşmanla mı savaşmışlardır?
BUGÜN VE YARIN
Türk yargısı ve Türk Siyaseti, bir sınav verdi. Bugün verilen sınav yarın anılardaki yerini alacak.
Çok değil belki elli belki yüz yıl sonra, birileri çıkacak bugün alınan kararları, yazılanları anı olarak anlatacak.
Geçmişte bu topraklarda yaşayan insanlar bakın neler neler yapmış diyecek bir de.
Belki beğenenler olacak, belki beğenmeyip “Yuh be” diyenler.
Yaşananların tanığı olabilmek ve tarihe not düşebilmek için yazıp duruyorum burada…
Başkası neden mi yazıyor, onu bilemiyorum.
Çünkü o başkalarının beyinlerini okuma yetisine sahip değilim.
Bilemem ben, yazmalarını isteyenler vardır belki, ne yazması gerektiğini de söyleyenler olabileceği gibi.
Ben burada Tarihten not tutmaya çalışıyorum sadece.
Bizden öncekilerin tarihe düştükleri notlardan birkaç tanesini sizlerle paylaşmak istedim.
CEMAL AĞA VE BİR ANISI
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel yaptığı bir ziyaretten sonra CHP Genel Merkez binasından çıkıyordu.
Cumhurbaşkanını görmek için parti binasının karşısındaki duvarda bekleyen köylü vatandaşlar, Gürsel'i görünce birden alkışlamaya başladılar.
Bu arada köylülerden biri, heyecanına yenilerek başladı yüksek sesle bağırmaya:
"Yaşşşaaa aslanların aslanı, paşaların paşası, babaların babası, Büyük Reisicumhurumuz, Sayın Gürsel Paşamız, Generalimiz, Kumandanımız, babamız bin yaşşaaaa... Bravoooooooo!"
Gürsel, gözlerini hafifçe kısarak sesin geldiği tarafa baktı. Sonra da yanındaki gazeteciye dönerek fısıldadı:
"Amma da palavra sıkıyor, değil mi?"
KİMİ HIRSIZ, KİMİ SOYSUZ..
Neyzen Tevfik (1879 -1953) tarihleri arasında yaşamıştır, aslında ney üstadıdır. Ama şiire de merak salmıştır. Dili de oldukça sivri ve keskin olduğundan, hicivleri nedeniyle devletin baskısından dolayı Mısır'a kaçmıştır.
Aşağıdaki dizeler ona aittir:
"Her kime sordumsa seni etmedi doğru tarif
Kimi hırsız, kimi soysuz, kimi deyyus dediler
İnanmadım sordum da Meclis-i Mebusuna
Bizdeki kayıtlara göre gene mebus dediler."
MİLLETE EŞEK DİYEN…
Bir gün; Kamil Paşa, yapılan bir şikâyet üzerine, Şair Eşref’i vilayet makamına davet etmişti. Davete icabet eden Eşref, vilayete geldiği zaman, kendisine valinin encümende olduğunu ve biraz beklemesi icap ettiğini söylediler.
Valiyi bekleyen şair, bir ara konuşulanları dinlemeye çalıştı. O esnada; valinin, münakaşa edilen bir mesele hakkında "O kadar incelemeyin, millet eşektir, anlamaz" dediğini duydu. Bu sözlerden fena halde üzülen şair, cebinden çıkardığı bir kâğıda şu kıtayı yazdı ve oradaki odacıca, valiye verilmek üzere bıraktı, sonra da çıkıp gitti...
“Ehli mezhepten biri millete eşek dese
Reddolunmaz ama eşşoğlu can sıkar
Millete eşek diyen eşek herif bilmez mi ki
Sadrazamlar da, valiler de milletten çıkar.”
Üslup meselesi. Üslup kişinin eğitiminin de bitr aynasıdır.
Aynı üslubu kullanan “al ananı da git” diyenler yok mu bugünün Türkiye’sinde ?
GÜNÜN SÖZÜ
Bazıları büyük doğar, bazıları sonradan büyüklüğü elde eder, bazıları ise halkla ilişkiler uzmanı tutar. Daniel J. Boorstin