Samsun’da Ondokuz Mayıs Üniversitesi 1975 yılında kuruldu.
Diğer üniversite ise şu an adı Samsun Üniversite olan ve 2012 yılında kurulan üniversitemiz.
Belki de yakın bir gelecekte 3. ve 4. kurulacak.
Samsun şehrinin en büyük üniversiteler açısından en büyük derdi şehir ile bütünleşememesi.
Adeta izole haldeler!
Ne de olsa birisi bir dağ bağında diğeri diğer dağ başında!..
Üniversitelerin Samsun’un “yaşanabilir bir şehir” haline gelmesindeki sosyo ekonomik gelişmişlik endeksine katkısı asla küçümsenemez ama Samsunlu hep daha fazlasını bekledi.
Bu durum sanayici açısından da böyle!
Üniversiteler şehre izole ve “uzak” olduğu gibi sanayiye de adeta “yabancı” kalmışlar.
***
Türkiye “sanayi öncesi ekonomi”ye sahip yani sanayi devrimini yaşamamış ekonomiye sahip.
Bu manada sanayi devrimini kaçırmış bir Osmanlı ve devamı olan bir Türkiye var.
Atatürk’ün yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına öncülük etmesi sonrasında yapılan sanayileşme süreci maalesef günümüze kadar dünya sanayisi ile çok da rekabetçi değil.
Ne kadar ilginçtir ki bugün dünyanın en büyük ekonomilerinden birçoğu savaştan çıkmış, yorgun düşmüş bazen de yenilmiş ülkelerin ekonomileri; Almanya, Güney Kore, Japonya, Çin vb..
Dünün ağır sanayisi ile büyüyen bu ülkeler bugün bu alanları gelişmekte olan ülkelere bırakarak teknoloji temelli üretime ve ürünlere geçti. Bunun ise en önemli etmeni araştırma ve geliştirme bütçeleri ve AR-GE düşünce şekli ve gelişim modeli.
AR-GE nin ise çıkış noktası ve kuluçka merkezleri dünyada üniversiteler.
Türkiye’de son dönemde sıkça dile getirilen bir kavram var; “Üniversite-Sanayi İşbirliği - ÜSİ”
Daha yakın bir zamana kadar belki halen daha “Üniversite-Sanayi İşbirliği”ni üniversite öğrencilerinin sanayi ve üretim yapan işletmelerde staj veya iş imkânı bulması olarak bilen büyük bir çoğunluk vardı.
Halbuki bununla hiç alakası olmayan bir kavram!
Türkiye’de olduğu gibi Samsun’da da üniversite-sanayi işbirliği arayışlarında, sanayi odaklı girişimler istisnalar haricinde pek görülmemekte.
Teknoparklar gibi AR-GE ve kuluçka merkezleri birçok firma için halen daha “vergi cenneti” olarak gördüğü gibi birçok üniversite hoca ise “danışmanlık ücreti” olarak görüyor.
Firmalar daha çok geleneksel üretim süreçleri ile düşük katma değerli ürünler üretmeye devam etmekte; ancak, ulusal ve küresel rekabet ortamında ucuz iş gücü gibi avantajlar artık üstünlük için yeterli olmamakta.
Sanayi üretiminde ulusal ve küresel rekabete ortak olabilmek için ülkede olduğu gibi Samsun’da ve bölgede de Üniversite Sanayi İşbirliğini kurullardan çıkartarak gerçek üretime yansıtmalı.
ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞ BİRLİĞİ İYİ YÖNETİLMEDİĞİNDE “KIRILGAN” BİR YAPIYA SAHİPTİR
Üniversite-sanayi işbirliği (ÜSİ), sanayinin üniversite araştırmalarına proje bazlı bağış vb. destekleri ile başlamış; devamında, üniversitelerde yürütülen bazı araştırma projelerine sözleşme karşılığı destekler verilmesiyle gelişmiştir. Son dönemlerde, bu işbirliği modeli kurumsal temelli ve devlet destekli merkezlerde (TEKMER, TEKNOPARK vb.) yoğunlaştığı görülmektedir.
Üniversite-sanayi işbirliği oldukça karmaşık ve bir o kadar da zor bir süreçtir, sürdürülebilir bir aşamaya gelene ve sonuçlarının beklenen yararlar sağlamasına kadar uzun zaman alan ve bu süreç iyi yönetilmediğinde oldukça kırılgan bir yapıya sahiptir.
DEVLET GÖZLEMCİ, DÜZENLEYİCİ ve DESTEKLEYİCİ ROLÜNÜ ÜSTLENMELİDİR
Üniversite-sanayi işbirliğinde, yasal altyapı sağlanması, kolaylaştırıcı mekanizmalar kurulması ve gerekiyorsa reformların yapılması noktasında destekçi olacak devlet tir.
Devlet düzenlemeleri ve ÜSİ noktasında esnek duruşu ile mutlaka aktif, destekleyici ve düzenleyici olarak rol almalıdır.
KAZAN-KAZAN MODELİ HEDEFLENMELİ
Üniversite-sanayi ve devlet arasındaki üçlü ilişkisinde, yaratılan ortamın bir ekosistem olarak tarafların kazan-kazan anlayışıyla ve kendi istekleriyle bir araya gelmeleri hedeflenmelidir.
TEKNOLOJİ BİLGİYE DAYALI BİR HALE GELDİ
Günümüzde, dünyanın gelişmiş ekonomileri artık tümüyle üretim tabanlı olmadığı, üretimde bildiğimiz sermaye ve emek değerlerinin yanına çok daha etkili olan “bilgi” nin geldiğini ve “yeni(likçi) ekonomi” ya da “bilgi tabanlı ekonomi” kavramlarının temelinde yüksek katma değer arayışlarının olduğunu görüyoruz. Bu değişim sonucu teknolojinin tanımı da değişmektedir. Eskiden transfer edilebilen bir mal olarak görülen teknoloji artık bilgiye dayalı hale gelmiştir.
MECBURUZ ÇÜNKÜ; REKABET ARTIYOR, PARA YOK!
İhracata yönelik üretim yapan bir şirketseniz, rakipleriniz ile rekabet edebilmek ve sürekliliği sağlamak adına mutlaka üniversiteler ile işbirliğine gitmeye mecbursunuz.
Bu mecburiyetin en büyük nedenlerinden birisi, teknolojinin her alanda, tarihte daha önce hiç olmadığı kadar hızlı gelişmesi ve rekabetin artması, diğer önemli bir sebep ise paradır.
Şirket artık temel bilimlerde ve sektörün gerektirdiği standartlarda araştırma yapamıyor.
Teknoloji ve özellikle kimya alanındaki hızlı gelişme özel alanlar oluşturdu ve bu konularda araştırma yapabilecek insan kaynağı bulmak ve laboratuvarlara yatırım yapmak bir şirket için büyük maliyetler gerektiriyor.
Artık öğrenciler üniversitelerden sadece teorik bilgiler edinerek mezun olmak istemiyorlar. İş dünyasına yakınlaşmak, araştırmalarının sonuçlarını daha çabuk almak ve toplumda yarattıklarını ve değişiklikleri görebilmek istiyorlar.
ÜNİVERSİTE VE SANAYİNİN FARKLI MOTİVASYONLARI OLDUĞUNU UNUTMAMAK GEREK
Yapılan araştırma ve anketlerden çıkan ve tarafların motivasyon ve beklenti sonuçlarında ilginç tespitler bulunmaktadır.
Üniversite-sanayi işbirliğinde en önemli unsurlardan birisi tarafların birbirini anlama çabasıdır. Sanayinin, kar amaçlı ve zamana endeksli yapısının aksine üniversitelerin farklı motivasyonları var.
Örneğin Üniversiteler; eğitim ve araştırmaları için finansal destek sağlamak, kamu fonlarından ve hibe programlarından yararlanmak, öğrencilerinin iş tecrübelerini artırmak, mezunları için iş alanları yaratmak gibi motivasyonu vardır.
Sanayinin ise; Üniversitenin araştırma ve insan kaynağına erişmek, laboratuvar uzmanlıklarına erişmek, sürekli eğitim faaliyetlerinden faydalanmak, şirket imajını yükseltmek, kalifiye eleman ihtiyacını karşılamak ve kapasitesini artırmak için üniversitelerin teknik altyapı ve bilgi birikiminden beklentileri gibi motivasyonları vardır.
Yani sanayici “Hocalar neden para kazandırayım ki!”, hocalar ise “Emeğim üzerinden sanayici para kazanacak” şeklinde ir düşünceye sahip ve her iki tarafında ciddi önyargıları var.
Bunu kırmak başarının ilk adımı olacaktır.
ÜNİVERSİTE, SANAYİ ve DEVLETİN BEKLENTİLERİ FARKLI
Üniversite-sanayi işbirliği modelinde tarafların işbirliği sürecinde karşılıklı beklenti ve istekleri iyi tespit edilir ise başarıya bir adım daha yaklaşılmış olur.
İş birliği sürecinde üniversitenin; Ortak yapılan çalışma ve araştırmaların yayın hakları, yapılacak buluşların patent ile koruma altına alınması, işbirliğinin sürdürülebilirliği, araştırma fonlarının sürekliliği, ticari başarının paylaşımı ve prestij konularında beklentileri vardır.
İş birliği sürecinde sanayinin; rekabet edebilme üstünlüğü, kendi teknoloji tabanını yaratma, yeni teknolojilere kapı aralama, ileri teknoloji üretenler ile ilişki kurma, fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması, riskin tanınması ve paylaşımı, yatırımların geri dönüşlerinin sağlanması konularında beklentileri vardır.
Devletin ise, teknoloji tabanlı ekonomik gelişme, kamusal yarar ve denetim gibi talepleri vardır.
İŞBİRLİĞİNDE TETİKLEYİCİ UNSURLAR; “GÜVEN, UZLAŞMA ve NİYET” TİR
Üniversite-sanayi işbirliği süreçlerinde tetikleyici unsurlar; Güven, Uzlaşma ve Niyettir. İşbirliği modellerinin hiçbirinde kalıplaşmış çözüm yöntemleri yoktur. Ancak, arayışların kırılgan olduğu dönemin aşılması, tarafların birbirlerinin gözlüğü ile bakabilecek (empati yapabilecek) kadar ortaklık arayışlarını sürdürme becerisi göstermelerine bağlıdır. Bu süreç için yeterince sabır gösterilir ve zaman ayrılır ise, işbirliği daha kolay ve faydalı gelişecektir.
Öyle inanıyorum ki, ülkemizin geçmişte yaşadığı tecrübelerle, dünyadaki örneklerini uygun bir şekilde harmanlayabilirsek Samsun’da üniversite-sanayi işbirliği için en uygun çözümleri geliştirebilir, iki üniversitemizle sürdürülebilir bir modelde üretim, eğitim, teknoloji, fikri sınai haklar ve ihracat konularında kapasiteyi daha da geliştirebiliriz.
Böylelikle Üniversite-Sanayi işbirliğinde oluşturacağımız bu model ile Türkiye’ye örnek olabiliriz…