Atalarım, yüzyıllar önce o yıllarda Karamanoğlu Beyliği sınırlarında kalan İçel'in Mut ilçesi yakınlarından, Selanik Yakınlarındaki Sarışaban'ın Çayleyik köyüne gönderilmişler.
Lozan Mübadelesiyle de baba tarafım, Samsun'un Tekkeköy ilçesi yakınlarındaki Aşağıçinik'in Çayleyik mahallesine iskan edilirken, anne tarafım ise Gümüşhacıköy'ün Gümüş Nahiyesi yakınlarındaki Maden köyüne yerleştirilmişler.
Aşağıçinik de, Maden de mübadele öncesi Rum'ların yaşadıkları yerlermiş.
Köyümün camii, kiliseden bozmaydı.
İlkokulu okuduğum bina da Rum'lardan kalma bir yapıydı.
Köyümüzün camii kiliseden camiye dönüştürülürken özelliklerini yitirmişti ama Rahmetli Anacığımın, Aşağıçinik'e gelin geldiği 140 Km. uzaktaki Maden köyünün camii, geçmişinden kalan bütün özelliklerini korumayı başarmış.
Daha doğrusu, 20 yıl kadar önce gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarıyla ilk yapıldığı yıllardaki özelliklerine kavuşmuş.
Bir yakınımızın cenaze törenine katılmak amacıyla pazar günü Maden köyündeydim.
Dolayısıyla yakınımıza sön görevini yaparken, caminin özelliklerini bir kez daha görme fırsatı da yakaladım.
Bu kadim Anadolu toprakları, kültürel varlıklar bakımından oldukça zengindir.
Maden yakınlarındaki Manastır, define avcıları tarafından tahrip edilmiş ne yazık ki.
Ve fakat.
Cami, Tokat Eski Milletvekili Metin Gürdere'nin şirketi tarafından yüklenilen bir çalışmanın soncunda ilk günlerindeki özelliklerine kavuşturulmuş.
Yenilemenin sonucunda camiye dönüştürülmüş yapının tavanındaki bütün güzellikleriyle ortaya çıkarılmış.
İbadet sırasında bir perdeyle kapatılan yapının bu özellikleri meraklılar için ziyarete açılıyor.
Ve fakat.
Turizm şirketleri ve onlara bağlı rehberler, Amasya'daki Ferhat'ın su kanallarını programlarına alıyorlar belki (Yeterince önem verilmese de iyi ki unutulmuyor) ama nedense Maden camiini görmezden geliyorlar.
Sümela Manastırı çok önemli bir yapı elbette.
Ve fakat.
Maden camii gibi yapılar da, Lozan Mübadelesinin sonuçlarını en iyi anlatan kültür varlıklar olarak duruyor ortada.
Lozan Mübadelesi, sonuçları itibariyle büyük acılara neden olmuştur.
Yapılması gerekir miydi?
Mübadele bir zorunluluktu ve yapılması gerekiyordu elbette.
Bin yıl boyunca gerek Anadolu'da ve gerekse Trakya'da kardeşçe yaşamış iki toplum, emperyalistlerin kışkırtmasıyla bir dönem bir birlerine düşman edildiler maalesef.
Yüzyıllarca kardeşçesine yaşayan iki toplum, o kışkırtmanın sonucunda bir birini boğazlayan iki toplum haline dönüştürülmüştü ne yazık ki.
Dedelerim ve ninelerim, Karamanoğlu Beyliği sınırlarındaki topraklarından kopartıldıktan sonra yerleştirildikleri Balkan topraklarını milletimiz için vatan yaparlarken, Balkanların İslamlaştırılmasında da çok önemli görevi de ifa etmiş oldular.
Lozan antlaşmasının sonrasında gerçekleştirilen nüfus mübadelesiyle vatan bildikleri topraklardan bir kere daha kopartılmanın acısını yaşamak zorunda bırakıldılar.
O ikini göç de kolay olmadı elbette.
Hem Türk'ler için, hem de Rum'lar için göç oldukça zor gerçekleşti.
Bu arada Lozan Mübadelesinin, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında bir değişim olduğu ve bu nedenle ırk temelli olmadığı, yani din temelli bir değişim programı olduğu unutulmamalıdır.
Dedelerimin yerleştirildiği mübadil köylerindeki kiliselerin cami yapılmasını eleştirenler çıkabilir diye söylüyorum.
Dedelerimin ve ninelerimin balkanlarda terk etmek zorunda kalınan köylerindeki camiler de kilise yapıldı.
Mübadelenin doğurduğu sonuçlardan biridir bu.
Acıdır ama gerçektir.
Rumeli göçmenlerine ''Türk değiller'' gibi deli saçmalıklarını dillendiren ahmaklar çıkıyor olsa da, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi:
''Mübadiller terk edilmiş toprakların kutsal emanetleridir.''
Bu nedenle belki de Evlad-ı Fatihan olarak anılırlar.
Bu kadim topraklar kültürel varlıklar bakımından çok zengin bir mirastır bizim için.
Maden camii gibi yapılar, bilinsin ve anlaşılsın isterim.
Gümüş Camii:
Gümüşhacıköy ilçesi Gümüş Kasabası'nın Maden Mahallesi’nde bulunan caminin orijinal hali 19'uncu yüzyılın ortalarında burada inşa edilmiş bir kilisedir. 1928 yılında Batı Trakya’dan buraya göç edenlerce orijinal yapısı korunarak camiye çevrilmiştir. Dikdörtgen planlı caminin cephe duvarlarının köşeleri silme taş, beden duvarları normal taş örgülüdür. İç mekan batıdan doğuya uzanan ve üstleri tonozla örtülü üç sahandan oluşur.
Kilisenin orijinal halinde yapının doğu cephesinde bulunan apsis kısmı yıkılmış ve düz duvar biçiminde kapatılmıştır. Güney duvarındaki mihrap nişi ise sonradan açılmıştır. İç mekanın en dikkat çeken yanlarından biri minber, vaaz kürsüsü ve mahfil bölümlerinde kullanılan ahşap işleridir. Bunlar kiliseden kalma orijinal ahşap işleme ve süslemelerdir. Caminin tavanında, önceleri üzerleri badanayla kapatılmış olan ancak sonraki restorasyonlarda badananın temizlenmesiyle ortaya çıkartılan Hz. İsa ve dört havarisi Matta, Markos, Yuka ve Yuhanna’ya ait figürler bulunur. Özellikle Hıristiyan ziyaretçilerin oldukça ilgisini çeken bu figürler, cami tavanına yapılan açılır kapanır bir sistem sayesinde sergilenebilmektedir.