Deprem olur..
Sel olur..
Ormanlarımız yanar.
Hatta bir damla kana ihtiyaç duyarız.
Akla hemen onun adı gelir.
Kızılay’dır onun adı.
Daha doğrusu bir kaç yıl öncesine kadar öyleydi.
Ki;
Yaralı askerlere yardım etmek amacıyla 154 yıl önce idealist bir doktor tarafından ''Hilali Ahmer Cemiyeti'' adı altında kurulmuştur.
Daha sonraları Kızılay, günümüzde de Türk Kızılayı adını almış bir yardım kuruluşudur.
AHBAP gibi yani.
AHBAP'tan farklıdır ama.
Kamu yararına çalışan yapısı olması bir tarafa, her Türk vatandaşı Kızılay'ı bir kamu kurumu gibi görür.
Bizim için özeldir.
Ve fakat.
Ne hazindir.
Afetlerde bir can simidi olarak gördüğümüz bu değerli yapı tartışılır hale gelmiştir.
Ki;
Tartışılmasına sebep, bizatihi bu değerli kurumumun yönetilme biçimidir.
Kızılay yardıma koşar ama millete yardımı, milletin bağışlarıyla yapar.
Dolayısıyla sahibi de millettir bir anlamda.
Bu topraklarda her yıl bir afeti yaşıyoruz.
Depremin olmadığı gün yok bu topraklarda.
''Yüzyılın Felaketi'' adını verdiğimiz, Kahramanmaraş merkezli bu depremler yaşanmasaydı, 4-5 şiddetinde depremleri konuşmayacaktık bile.
Oysa artçı depremleri bile kokutuyor şimdi bizi.
Büyük felakette 11 şehrimiz etkilendi.
Kadim şehrimiz Hatay nerdeyse yerle bir oldu.
Keza Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman ve Gaziantep'te büyük hasarlar oluştu.
Yazının hazırlandığı sıralarda can kaybımız 44 bin 374'e ulaşmıştı.
10 binlerce bina yıkıldı.
Zemheri ayazlarını yaşadığımız şu günlerde yüz binler evini ocağını kaybetti.
Bu büyük yıkımda hayatta kalanlar sokaklarda yaşamak zorunda kaldılar.
Türk milleti yardım için seferber oldu.
Binlerce kişi evini depremden etkilenenlere açtı.
Deprem bölgesine tırlar dolusu yadım malzemesi yağdı.
Yetmedi açılan kampanyalara para akıttık.
Milletçe iyilikte yarıştık yani.
Bir kamı kurumu olan AFAD'ın yanı sıra, yüzlerce sivil topum örgütü bölgede yardıma koştu.
Birçoğu hala orada.
Bunlardan biri de Haluk Levent'in kurduğu AHBAP derneğiydi.
Ki;
Yardım ve bağış yağdı bu derneğe.
Millet güvendi yani.
AFAD'la yarıştırıldı gereksizce.
Haluk Levent de bun durumdan rahatsızlığını dile getiriyor her fırsatta.
Konu üzerinde tartışma büyüdükçe büyüdü.
Gazeteci Murat Ağırel'in, Kızılay tarafından AHBAP'a çadır satıldığına dair haber gündeme bomba gibi düştü.
Milletin bağışlarıyla varlığını sürdüren Kızılay'ın deprem sürecinde parayla çadır satması şok etkisi yarattı hepimizde.
Kızılay Başkanı, ''Kızılay satmadı, şirketlerimiz sattı'' diye açıklama yapsa da örselendik bir kere.
İnancımız sarsıldı.
Ki;
Kızılay'ın ilk vukuatı bu değildi.
Milletten aldığı bağışı, bir vakfa aktarması da çok tartışılmıştı biliyorsunuz.
İpin ucu kaçmaya görsün.
Güven bir kere sarsıldı mı, yeniden tesisi zor oluyor haliyle.
Bu büyük felaket sırasına sarsılan o güven yeniden tesis edilemedi bir türlü.
Kızılay televizyonlara reklam vermek zorunda bile kaldı.
Depremde çadır satıyor olması da tuzu biberi oldu.
Çadır yetmemiş.
Yemek bile satmış.
Skandal mı?
Skandal elbette.
Yazık.
Çok yazık.
Her şeye rağmen, Kızılay bizim gözbebeğimiz ve öyle kalacak.
Kişilerle kaim değildir.
Kişiler gider, Kızılay kalır.
Korumak zorundayız.