Üniversite öğrencisi, Dicle Deli, Ankara’ya giderken otobüste çektiği fotoğrafı paylaşırken üstüne ‘’Ankara’ya barış götürmeye gidiyoruz’’ diye not düşmüş.
Dicle’nin bu mesajı, O’nun ve onun gibi ciğerlerine şarapnel parçası saplanarak yaşamlarını yitiren 97 kişi adına bu toplumun barışa ne kadar ihtiyacı olduğunu anlatan bir mesaj olmuş aslında.
Dicle Deli’nin ve onunla birlikte yitip gidenlerin anısına ‘’İnadına Barış’’ demeliyiz.
Kazım Koyuncu da mesela ‘’ İşte gidiyorum / bir şey demeden / arkamı dönmeden / şikâyet etmeden / hiçbir şey almadan/ bir şey vermeden / Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum’’ diyerek gitti biliyorsunuz.
Genç yaşında ölüme koşarken, ülkemizde kimseye küskün olmadığını söylemişti.
Çernobil felaketi sonrasında bölgemizde çok sayıda kanser vakası görüldü. Bölgede yetişen tarım ürünlerine radyasyon bulaştığı iddia ediliyordu ama zamanın Ticaret Bakanı, radyasyonlu olduğu bilindiği halde, ürünlerimizin temiz olduğunu iddia ediyordu.
Çay-Kur ve diğer şirketlerin ellerindeki çayın tüketilmesini isteniyordu., bu amaçla devrin bakanının, çay içiyormuş gibi yaparken çekilmiş fotoğrafları gazetelere servis edilmişti.
Kazım Koyuncu da Karadeniz Bölgesinde artan kanser vakalarının bir kurbanıdır.
Buna rağmen bir sanatçı duyarlılığı ile sonsuzluğa yürürken ‘’ Kalbimde ne küslük var, ne pişmanlık’’ diyebilme yürekliliğini gösterebilmiştir.
Onun içindir belki ölümünün üzerinden 10 yıl geçen ‘Şair Ceketli Çocuk’ olarak bilinen sanatçının ‘’İşte Gidiyorum’’ dediği şarkı milyonların dilinden düşmüyor hala.
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, ‘’Hepiniz millet vekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız’’ diye boşuna söylememiş o sözü.
Bu söz, dün yaşamını yitirdiğimiz Levent Kırca için söylenmiş sanki.
Kendi söylediği biçimiyle, Büyük Usta, 1974 yılında girdi hayatımıza.
‘Olacak O Kadar Televizyonu’ gündelik olayları eleştirel bir bakış açısıyla hicvediyordu.
O nedenle, milyonların beğenisini kazanmasına ve reyting rekorlarını kırmasına rağmen iktidarlar tarafından pek sevilmedi.
Dün Büyük Ustanın ölüm haberini duyduğumda bir kaç gün önce Türkiye’ye gönderdiği mektubu aklıma geldi hemen.
Mektubunda özetle ne demişti Büyük Usta:
‘İki kardeş bir çorap yüzünden kavga edebilirler. Ama komşunun çocuğu sorun çıkardığında iki kardeş birlik olur. Ev sahibi ile kiracı arasında problem olduğunda, bina yıkılacaksa birlik olurlar. O öbürünün tepesinden halı sarkıttığında kavga eden komşular, mahalle maçlarında birlik olur. Hacısı, ateisti takımı gol attığında sarılır, ağlarlar. Düşman ülke sana savaş açtığında ülke birlik olur. Toprağım dediğin adamın her işine koşarsın. Memlekette yüzünü bile görmek istemediğin, başka şehirde canın, memleketlin olur. Dik durun... Adil olun, sabırlı olun, enerjinizin sirayet etmesine müsaade edin.
Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle’’
Milyonlar onu seviyordu ama yöneticiler, O’nun sanatını televizyonlar aracılığı ile geniş kitlelere ulaştırmasını istemiyordu.
Televizyonlar ona kapatılmış, tiyatrosunun devlet desteği de kesilmişti.
Buna rağmen, benzer haksızlığa uğramış olsalar bile, çoğu kişi kimseye kırgın olmadığını söyleyemediği gibi ‘’Birlik olun, dik durun’’ deme yürekliliğini gösteremiyor maalesef.
İz bırakarak gitmek her insana nasip olmuyor yani.
Ölüme giderken böyle konuşabilmek için de sanatçı olmak gerekiyor galiba.