Dr. Rüştü Bozkurt, Dünya gazetesinde Bölge Koordinatörü olarak görev yaptığım yıllarda Akçakoca sınırından, Sarp sınır kapısına kadar uzanan sorumluluk alanında düzenlenmesine katkı verdiğim onlarca toplantıda tarımdan sanayiye verimliliğin esaslarını anlatırdı.
Rüştü Hoca, verimli olabilmenin birinci koşulunu metot esasına bağlı kalmaya dayandır ve ''Metot o kadar önemsizdir ki sadece esası ilgilendirir'' derdi.
''Bir işin esası bilinmiyorsa, o işten bir sonuç alınamayacağını'' söylerdi yani.
Hala babadan kalma yöntemlerle tarım yapmaya çalışıyoruz.
Devletimizin mesela tutarlı bir tarım politikası var mı?
Kendi üreticimizi desteklemeyi yük olarak gören hükümetlerimiz, ülkemizde 150 dolayında peynir çeşidi varken, 10 binlerce km uzaklıktaki Güney Amerika ülkelerinden peynir ithal etmeye kalkmadı mı?
Saman ithal ettik daha ne olsun.
Konya ovamızı, tahıl ambarı olarak bildik ve öyle büyüdük ama ülkemin Tarım Bakanlığı tarafından, Venezüella’da buğday ekimi planlandığına dair haberleri okuduk.
Şaşırdık elbette.
Rüştü Hoca'nın bir kere daha kulakları çınlasın.
Hoca katıldığı toplantılarda, dünyada sadece tarım yaprak zenginleşen bir ülke olmadığını ama tarım yapmadan yaşamını sürdürebilen bir ülkenin olmadığını da söyler dururdu.
Sanayi Bakan Yardımcısı, tarımsal gelirin 50 milyar dolarda kaldığını ama buna karşın, sanayi gelirinin 300 milyar dolar olduğunu söyleyerek tarımı önemsiz görse de, tarım, uluslar için çok önemlidir aslında.
Rüştü Hoca'nın yanı sıra, Rahmetli Mithat Melen, Erdoğan Alkin, Osman Saffet Arolat ve Ali Ekber Yıldırım'ın konuşmacı olarak katıldığı o toplantılarda 'İyi Tarım Uygulamaları'ndan da söz edilirdi. 'İyi Tarım' tanımını ilk kez Amasya'daki bir toplantıda işittiğimi hatırlıyorum.
İyi tarım uygulamalarına, su sıkıntısı yaşanan İsrail'de topraksız ortamda yetiştirilen tarım ürünleri örnek olarak gösteriliyordu.
Tarımda verimlilikte damlama yöntemi gibi uygulamalarla topakların sulanması sonucunda da bir kök domates fidesinden 60 salkıma kadar ürün alındığından falan söz edildiğini işittiğim günlerin üzerinden 20 yıla yakın süre geçti ama bu süreçte iyi tarım uygulamalarına başlanmasını beklediğim ülkemde, köylerimizde görev yapan tarım teknisyenleri bile geri çekildi.
Oysa köylerde tarım teknisyenleri bulundurmak ne kadar doğru bir karardı.
Rusya'nın, Ukrayna'yı işgal girişimiyle başlayan savaş sırasında, ülkemizin tarımsal üretimde kendi kendine yeten bir ülke olmanın önemini bir kere daha kavradık sanırım.
Babadan kalma yönetmelerle tarım yapmayı sürdüremeyiz artık.
Sürdürsek bile verim alamayız.
Ülkemiz bir an önce iyi tarım uygulamalarına geçmek zorundadır.
Yener Cabbar da günlerdir buna dair yazıyor ve ben de ilgiyle okuyorum.
Samsun Tarım İl Müdürlülüğünün başlattığı proje, iki önemli akarsu havzasındaki Samsun'da bu ülkenin en verimli topraklarına sahip Çarşamba ve Bafra ovalarında yaşayan hemşerilerimiz için iyi tarım uygulamalarına örnek olacak önemli bir proje gibi duruyor.
Heyecan verici sahiden.
Proje için emeği geçenleri kutlarken, uygulamanın il genelinde, sonra da ülkemiz genelinde yaygınlaşmasını bekliyor ve diliyorum