Önceki hafta ‘TR83 Bölgesinde Endüstriyel Tasarım Alanında Genç İstihdamının Artırılması Projesi’ konulu çalıştay’a katılan Samsun Valisi İbrahim Şahin’in, ‘’fazladan bir kişi dahi istihdam edene teşekkür ediyorum’’ dediği konuşmayla ilgili nicedir bir iki satır yazmak istiyordum.
Kısmet bugüneymiş.
Türkiye’nin ekonomi gazetesi Dünya’da 20 yıla yakın çalıştığım için, işadamlarının şirketlerini ayakta tutarken nasıl zorlandıklarını ama birçoğunun bundan nasıl keyif aldığını da yakından bilirim.
Buna dair duyulan heyecana, Merzifon’da bugün ‘Silverline’ adıyla bilinen, aspiratör ve davlumbazların üretici firması Gümüşfon’un kurucularından Selçuk Hazneci’nin, Gümüşfon’dan ayrıldıktan sonra kurduğu Sente’de, çıraklığından beri yanında çalışan bir işçisinin, kumpas aletiyle ölçü almasını izlerken döktüğü gözyaşlarını görünce tanık olmuştum.
Milimetrenin onda biri gibi hassasiyetlerle ölçüm yapılan kumpası kullanabilen onlarca işçisi vardı ve her birini kendisi yetiştirmişti Selçuk Hazneci.
Kardeşi Zafer Hazneci’yle birlikte kurdukları ve bir motorun çalışma zamanını ayarlayan Sente’ye adını verdikleri şirketlerini, işçilerine bırakmak gibi yüce bir amacı vardı Selçuk Hazneci’nin ama sermayesiz kurdukları şirketini yaşatabilmek amacıyla kullandığı krediler yüzünden, gırtalığına çöken bankalar tarafından batırıldığı için bu amacına ulaşamamıştı.
Yaklaşık 20 yıl gazetesinde çalıştığım Dünya’nın kurucusu Nezih Demirkent de, bir bölgeler toplantısında, vakıf kurarak biz çalışanlarını gazeteye ortak etmek istediğini söylemişti.
12 Şubat’ta kendisini sonsuzluğa uğurladığımız günün üzerinden 16 yıl geçmiş olan Nezih Beyin ömrü bu amacını gerçekleştirmeye yetmedi ama bizim meslekte işsiz kalanların ilk başvuru adresi Nezih Bey’in Dünya’sıydı.
O’nun için belki de bizim meslekteki herkesin ‘Nezih Abisiydi’ Rahmetli.
Halen o sayı da mı bilmiyorum ama Dünya Gazetesinde bir ara bin 200 kişinin çalıştığı söylenirdi.
Yener Cabbar’ın 9 ilde dağıtımı yapılan bölge gazetesi HedefHalk’ı yaşatmak için karşılaştığı zorluklara yakından tanığım ama Yener Cabbar’ın her aybaşında maaşları ödemiş olmanın huzuruyla nasıl tazelendiğini de görüyorum.
Bürokrasinin azaldığı söylense de, bir iş yeri açmak ve işçi çalıştırmak bu ülkede sanki cezalandırılıyor gibi.
Yürürlükteki kanunlar ve mevzuat iş kuranlara halen zorluk çıkarıyor maalesef.
İşadamlarının zorlandığını kabul etmekle birlikte, ülkemizdeki özellikle ücretlerle ilgili gelir dengesi de çalışanlar aleyhine bozuluyor.
İşverenlerin de bu durumdan memnun olmadığını tahmin ediyorum.
Mesela bizim sektörden örnek verecek olursak, Güneş Gazetesinde çalıştığım yıllarda en az dört memur maaşına denk ücret alırdım.
Şimdi o ücretleri almak bizim sektörde de hayal oldu artık.
Yaygın gazetelerde ve ajanslarda bile asgari ücretin biraz üstünde maaş alıyor gazeteciler.
Taşeron henüz girmedi ama sendikalı gazeteci sayısı da yok denecek kadar az.
Ki; Devletin bünyesinde de sendikalı işçi sayısı azalıyor.
Kamu kuruluşları bile ‘hizmet alımı’ adı altında, bütün işlerini taşerona yaptırıyor.
‘’Modern Kölelik’’ adı verilen bu durum, ülkemize sendikalı yaşamı kazandıran Rahmetli Karaoğlan’ın kemiklerini sızlatıyor olmalı.