Yazarlar // 29 Eylül 2021 Çarşamba 09:06
İsmail BAŞARAN
Bir insanın çıkabileceği en son yükseklik, inişin başladığı yerdir. Bu sadece insanlar için değil, kurumlar için de böyledir. Kurumlar arasında Siyasi Partiler de vardır.
Siz bakmayın siyasi partilerin siyasi partiler tarafından yaptırılan kamuoyu araştırmalarına, o araştırmalar gerçekleri anlatmıyor. Asıl gerçekler seçimlerden sonra ortaya geliyor. Bugün Türkiye’de hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olamıyor. İkisi bir araya gelse bile yüzde elliyi aşamıyorlar.
Hele önümüzdeki seçimlerde barajın ne olacağı bile şimdiden gizliden tartışılıyor. Çünkü ne CUMHUR İttifakı’nı oluşturan AK Parti ve MHP, ne de MİLLET İttifakı’nı oluşturan CHP, İYİ Parti’yi dışarıdan destekleyeceğini söyleyen siyasi partiler çoğunluğu yani yüzde elliyi bulamıyor. İşte o nedenle önümüzdeki seçimlerde hem hükümeti kurabilmek hem de Cumhurbaşkanlığı seçimi için yeterli oyu alabilmek çok zor. İşte o nedenle seçmen artık kendine varabileceği yer için bugünden yol arıyor.
Bloklar isteyerek veya istemeyerek de olsa HDP’nin kapısını çalmak zorundalar. Hatta başrolü oynayacak olanlar belki de CUMHUR İttifakı’nın bileşenlerinden olan AK Parti’yi büyük ölçüde bölmesi beklenen AK Parti’den ayrılan ve partileşenler başrolü oynayacaklar. Bu üç parti seçime doğru yeniden CUMHUR İttifakı’na kayabilir mi sorusuna benim yanıtım “mümkün değil” şeklinde olur.
İşte bu nedenlerle ne AK Parti ve ne de MHP Türkiye’de bir erken seçimi göze alabilirler. Hele de ekonominin günden güne dip yapmaya başladığı, geçim sıkıntısının yükseldiği ortamda günü gün edebilmek kaygısı var iktidarda. Artık ini ş başladı ancak CUMHUR İttifakı bir türlü inanmıyor veya öyle göstermek istiyor. Gerçek, inişin bile aşıldığı uçurumun başına gelindiği yuvarlanmanın göründüğüdür. İktidar bu inişin önüne geçebilecek mi peki, sanmıyorum. Çünkü İktidar çıkabileceği en son noktaya kadar çıkmıştır Türkiye siyasetinde.
Burası artık on noktadır, çıkışın son noktası ise inişin başladığı yerdir.
ELEKTRİK NASIL ÇARPIYOR?
Medeniyetin nimetlerinden yararlanmak gerekir. Gerekir de yararlanırken çarpılmamak şart değil mi?
Dünyayı aydınlatan Edison icadının Türkiye’de kullanılacağını herhalde bilmiyordu.
Türkiye’de kullanılan elektriğe hesaba kitaba uymayacak vergiler yükleneceğini bilseydi zahir neyi icat ettiğini kimseye söylemezdi sanırım.
Çünkü Türkiye’deki gelmiş geçmiş iktidarlar bir kalem elektriğe 18 kalem vergiyi sığdırmışlar ve halktan parasını topluyorlar.
Bakın elektriğin fiyatı nasıl artıyor?
1-Satış hizmet bedeli.
2- Dağıtım bedeli.
3-Enerji fonu.
4-TRT payı.
5-Tüketim vergisi
6-İleri sistem kullanım bedeli.
7-Sayaç okuma bedeli.
8-KDV…
(bunlar evde kullanılan elektriğe bindirilen gizli vergiler)
9-Güç aşımı bedeli.
10-Emre amade kapasite bedeli.
11- Kesme-Bağlama bedeli.
12- Sayaç sökme takma bedeli.
13- Sayaç ayar bedeli.
14-Güç aşımı bedeli.
15-Sayaç okuma bedeli.
16- İndüktif bedel,
17-Kapasitif bedel.
18-Demir kayıpları.
(Bunlar da işyerlerinde kullanılan elektriğe bindirilen gizli vergiler)
Allah beterinden esirgesin demekten başka elimden bir şey gelmiyor Vallahi…
Gidişata sadece bakmak de değişmesi için uğraş vermemek yapılması gereken en son noktadır. Çünkü bakmakla birşey öğrenilseydi öküzler makinist olurlardı.
GÜNÜN SÖZÜ
Bilginin görev olduğu bir yerde bilgisizlik bir suçtur.(Thomas Paine)