istanbul sex shop casino siteleri istanbul evden eve nakliyat istanbul eşya depolama baker depolama
bonus veren bahis siteleri
İnanmadığı Doğrulara Tapanlara
Yazarlar // 6 Mart 2016 Pazar 00:00

İsmail BAŞARAN

Eski zamanlardan birinde yaşamış olan bir kral giyinmeyi çok sever ve bütün parasını giyim kuşam için harcarmış. Tiyatroya, gezmeye, herkese, yeni giysilerini göstermek için gider, askerleriyle bile ilgilenmezmiş.

ikide birde giysilerini değiştirir dururmuş. Kralın nerede olduğunu soranlara adet olduğu gibi “toplantıda” denilmez “tuvalet odasında” denilirmiş.

Mutlu, rahat bir ömür sürüyormuş. 
Derken iki dolandırıcı kendilerini usta dokumacı diye tanıtarak imparatorun ilgisini çekmeyi başarmışlar. Dediklerine göre dokudukları güzel kumaşları ancak zeki ve yetenekli kişiler görebilirlermiş. Budala ve beceriksiz olanlar hiçbir şey göremezlermiş.

Kral, “kendime bu kumaşlardan yapılmış giysiler diktirip giyersem kimin akıllı, kimin akılsız olduğunu kolayca anlayabilirim. Böylece görevini yapanla yapmayan belli olur.” diye düşünmüş. 
Derhal bu kumaşlardan dokunmasını emretmiş.

Kraldan avans olarak epeyce bir para koparan dolandırıcılar, sözde hemen işe koyulmuşlar. Saraya iki dokuma makinesi getirtip çalışıyor gibi yapmışlar. Kumaş dokusunlar diye verilen iplikleri, sırmaları hiç kullanmamışlar.

Kral onların ne kadar kumaş dokuduklarını merak etmiş, ama kendisi bakmaya çekinmiş, ya göremez de aptal sanılırsa… 
Herkes olayı duymuş, kimin aptal ve beceriksiz olduğunu merak etmeye başlamıştı.

Kral önce başbakanı göndermeyi düşünmüş. “Akıllı ve yeteneklidir hiç kuşkusuz!” diye söylenmiş. “Ne olup bittiğini şıp diye anlayıverir. Ne de olsa koskoca başbakan canım.”

Kralın emri üzerine başbakan dokumacıların yanına gitmiş. Dokuma tezgâhının bomboş olduğunu görünce gözlerine inanamamış. Kuşkuyla bir daha bakmış, gene bir şey görememiş.

Aptal olduğu belli olmasın diye kumaşı göremediğini söylemiş. Bozuntuya vermemeye çalışmış. Dolandırıcılar başbakanı görünce saygıyla yere eğilmişler, kumaşların üstündeki renklerin, çiçeklerin ne kadar güzel olduğundan söz etmişler, daha iyi görüp incelenmesi için yakından bakmasını söylemişler. Başbakan daha yakına gelmiş. Gene bir şey göremeyince:

“Acaba gözlerim bozuldu da ondan mı göremiyorum?” diye söylenmiş.

Gözlerini ovuşturmuş. Ne yaparsa yapsın tezgahta bir tek iplik parçası bile yokmuş işte. Kendi kendine:

“Sakın ben aptal olmayayım?” diye söylenmiş. “Kendimi çok akıllı sanırdım. Oysa yanılmışım. Ama kimselere belli etmemeliyim bunu. Herkesin diline düşerim sonra. Belki başbakanlıktan bile alınırım. En iyisi kumaşı görüyormuş gibi yapayım.”

Dolandırıcılardan biri:

“Kumaşı beğendiniz mi sayın başbakanımız?” demiş.

Başbakan tezgâha biraz daha sokulmuş, gözlüğünü düzeltmiş. İnceliyormuş gibi yaparak:

“Beğendim tabi. Bu ne desen, bu ne canlı renkler böyle. İnsan bakmaya doyamıyor doğrusu. Elinize sağlık. Ne kadar usta bir dokumacı olduğunuzu Kral hazretlerine bildireceğim, hemen.”

Dolandırıcılar:

“Sağ olun sayın başbakanımız.” demişler.

Daha sonra da kumaşların çiçek ve desenlerinin ve renklerinin ne kadar birbirine uyduğunu uzun uzadıya anlatmışlar.

Başbakan söylenilenleri Krala anlatmak için bunları dikkatle dinlemiş. Kralın huzuruna çıkınca da görüp duyduklarını abartarak anlatmış, bire bin katmış, göklere çıkarmış.

Aradan biraz daha zaman geçince dolandırıcılar gene ipek ve sırma istemişler. Gönderilen ipek ve sırmaları bir yere saklayıp çalışıyormuş gibi yapmışlar.

Kral, işlerin iyi yürüyüp yürümediğini öğrenmek için dolandırıcıların yanına bu kez de bir bakanını göndermiş.

Bakan da boş tezgahtan başka bir şeye rastlayamamış. Şaşırmış kalmış.

Dolandırıcılar:

“Dokuduğumuz kumaşı beğendiniz mi acaba sayın bakan?” diye sormuşlar.

Bakan ne diyeceğini bilememiş. ”Biliyorum. Hiç de aptal biri değilim ben. Ama kumaşı niye göremiyorum acaba? Yoksa bakan olacak aklım yok mu?” diye söylenmiş. Kumaşı göremediğini belli etmemeye karar vermiş. Görmediği halde kumaşın güzelliğini övmeye başlamış.

“Bu yaşıma kadar böyle güzel bir kumaş görmedim. Eşi, benzeri yok. Desenler çok canlı renkler çok uyumlu. Bu güzelliği nasıl meydana getirdiniz? Aşk olsun doğrusu! Bakmaya doyamadım vallahi!..”

Kralın yanına giden bakan kumaşı öyle övmüş ki, görmeden Kral bile hayran kalmış.

Dolandırıcıların dokudukları kumaşı duymayan kalmamış, güzelliği dilden dile yayılmış. Herkes sabırsızlıkla kumaşın dokunmasının bitip Kralın sırtında görmek için can atıyormuş.

Kral, daha fazla dayanamamış, kumaşı kendi gözleriyle görmek istemiş. Yanına başbakanını, birkaç bakanı ve de bazı adamlarını almış, dolandırıcıların yanına gitmiş. Adamlar onları görünce harıl harıl çalışıyormuş gibi rol yapmaya başlamışlar.

Başbakanla bakanlar koro halinde:

“Ne güzel kumaş değil mi sayın imparatorumuz?” diye öne atılmışlar. “Şu renklere, desenlere bakın bir kere. Dünyada eşi, benzeri yok doğrusu.”

Böyle derken bir yandan da görünmeyen kumaşın orasını burasını gösteriyorlarmış.

Kral ne diyeceğini, ne yapacağını bilememiş. Dışından belli etmemiş, içinden: “hiçbir şey göremiyorum. hayret!.. Yoksa aptal mıyım ben? Kral olmaya layık değil miyim acaba?” diye geçirmiş.

İşin içinden çıkamayınca:

“Doğrusu çok güzel!” demiş. “Güzelliğinden gözlerim kamaştı. Ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Bundan iyisi olamazdı. Bravo! çok güzel olmuş!!!”

Yanındakiler aşağı kalmamışlar:

“Aman ne güzelmiş!”

“Vallahi gözüm kaldı.”

“Dünyada benzeri yok bu kumaşın…” diye konuşmuşlar ve Krala birkaç gün sonra büyük törende bu kumaştan yapılmış bir giysi giymesini önermişler.

Kral sevincinden ne diyeceğini bilememiş dolandırıcıları ödüllendirmesi gerektiğini düşünmüş:

“Sizler bundan sonra sarayımın baş dokumacıları olacaksınız” demiş.

Dolandırıcılar yerlere kadar eğilerek teşekkür etmişler.

Büyük tören yapılmadan bir gece önce dolandırıcıların bulundukları odada on altı mum yakılarak rahatça çalışmaları sağlanmış. Bütün gece çalışıp işlerini tamamlamışlar. Herkes bu büyük eseri merak ediyormuş.

İşleri bitince dolandırıcılar görünmeyen kumaşlarını tezgahtan özenle çıkartıp kocaman makaslarla kesmişler, ipliksiz iğnelerle dikmişler.

Sabahleyin Krala giysinin tamam olduğu bildirilmiş.

Kral soylularla birlikte dokumacıların yanına gelmiş. Dolandırıcılar sanki ellerinde bir şey tutuyormuş gibi:

“İşte yüce Kralımız pelerini, pantolonu ve yeleği!” diye bağırarak ellerini yukarı kaldırmışlar, boşluğu işaret etmişler. Örümcek ağı gibi hafiftir. Sanki tüy gibidir. Zaten bu kumaşın özelliği de budur” diye eklemişler.

Sarayın ileri gelenleri hiçbir şey görmedikleri halde:

“Aman ne ustalık bu!” diye bağırmışlar.

Dolandırıcılar Krala dönmüşler:

“Bu giysiyi size giydirebilmemiz için üstünüzdekileri çıkarmalısınız” demişler.

Kral üstündeki giysileri çıkarıp boy aynasının karşısına geçmiş:

“Dolandırıcılar Krala yeni giysisini giydiriyor gibi yapmışlar.”

Yeni giysiyi giydiğini sanan Kral kurumla aynaya bakmış, çalımlı bir yürüyüşle dolaşmış. Saray görevlileri, soylular hemen dalkavukluğa başlamışlar.

“Giysiniz ne kadar da yakıştı.”

“Çok yakışıklı oldunuz.”

“Giysiniz hokka gibi oturdu üzerinize…”

Törencibaşı Kralın yanına gelmiş.

“Yüce Kralım, halk dışarıda sabırsızlıkla sizi bekliyor, yeni giysinizi görmek istiyor.” demiş.

Kral:

“Derhal geliyorum” cevabını vermiş.

Aynanın karşısına geçip yeni giysisini bir kere daha kontrol etmiş.

“Doğrusu bu giysi çok yakıştı bana. Usta dokumacı elinden çıktığı belli.”

Tören başlayınca iki dalkavuk hemen atılmış ve yerlere sürünüp kirlenmesin diye olmayan pelerinin eteklerinden tutmuş.

Ardında dalkavukları olduğu halde Kral sokağa çıkmış.

“Aman ne güzel!” diye hayranlık dolu bağrışmalar duyulmuş.

Oysa kimse bir şey görmemiş. Ama kimse doğruyu söylemiyor, adını aptala çıkarmak istemiyormuş. Kralın çıplak olduğunu söylemeye kimse cesaret edemiyormuş.

Yolun kenarındaki kalabalığın içinden küçük bir çocuk kendini tutamamış:

“Aaa! Kral çırıl çıplak!” diye bağırıvermiş.

Çocuğun babası da gerçeği görmüş:

“Evet, Kralımız hiçbir şey giymemiş” diye söylenmiş.

Bu söz kulaktan kulağa, ağızdan ağza yayılmış. Önce mırıldanmalar başlamış, sonra sesler iyice yükselmiş, bağırış halini almış. Her tarafı bir “Kralımız çırılçıplak! Kralımız çıplak dolaşıyor, çıplak...” sesi kaplamış. 
Ortalık çın çın ötmüş.

Halkın bağrışmalarını sonunda Kral da duymuş ve çırılçıplak olduğunu geç de olsa anlamış. Ama olan olmuş, dalkavuklarının yalanları yüzünden kral rezil olmuş. Bozuntuya vermeden töreni sonuna kadar izlemeye, hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalışmış. Ecel terleri döküyor, törenin bir an önce bitmesi için dua ediyormuş.

Olmayan pelerinin eteğini tutan dalkavuklar ise ne yapacaklarını şaşırmışlar yerin dibine girmişler. Harıl harıl kaçacak delik arıyorlarmış…
Bu hikâyenin nasıl bittiğini kralın bu dalkavuklara ne yaptığını bilmiyorum.
Hikâyeyi yazan işin bu tarafını aktarmamış bize.
Kral mı uyanık, yoksa avanesi mi bunu da siz bulun mu demiştir bilmiyorum da o çocuğu alkışlıyorum.

GÜNÜN SÖZÜ
Giysilerini kendilerinin en önemli yanı sananlar, genellikle giysilerinden daha değerli olamazlar.William Hazlitt