Yazının hazırlandığı sırada dolar 17,53 Tl'ydi
Avro ise 19,79'dan işlem görüyordu.
''20 lira de'' sen ona.
Doların da 47 kuruş sonra 18 lira.
Hal böyle olunca.
Benzine, mazota zam beklemek mümkün ya!
Dün ''En ucuz benzin hangi istasyonda acaba?'' diye kendimize sorarak, karımla gittiğimiz Taflan pazarından dönerken, İlkadım'daki evimize uğramadan Kirazlığa kadar en ucuz benzini satan istasyon aradık.
Geçen haftaya kadar Çatalçam tarafında bir-iki istasyon, Kirazlık'ta ise genellikle tamamı, Samsun'daki bütün istasyonlardan daha ucuz akaryakıt satarlardı.
Kampanya gibi bir uygulamaydı yaptıkları yani.
Dün baktık, Samsun’daki bütün istasyonlarda akaryakıt, üç aşağı, beş yukarı aynı fiyattan satılıyordu.
Doların ateşi, kampanyaları da öldürmüş yani.
Benzine ilk zam geldiğinde yani o Erzurum Milletvekili'nin araba çokluğuna bağladığı şok zamların geldiği ilk gün bir depo benzin ile çeyrek depo LPG'ye 465 lira öderken elim titreyince, muhtemel zamlar sonrasında benzer akıbeti yaşamamak içindi Pazar günü ucuz satan benzinci arama nedenimiz.
Yaklaşık 25 gün önce adlığım akaryakıtın daha azına dün, 500 Lira ödeyince bu çabamızın boşuna olduğunu öğrenmiş oldum ama tam olarak Hülya Avşar'ın "Gerekirse simit yiyeceğiz ve bugünleri geçireceğiz" dediği gibi olmasa da krizlerle imtihan olmuş bir kuşağın ferdi olarak yine de, ''Bunu da yeneriz elbette'' dedim kendi kendime.
İnanmadınız biliyorum.
Hadi itiraf edeyim.
Öfkelendim biraz.
''Bunu hak etmiyoruz'' diye düşünüyorum zira.
Nazım'ın dediği gibi ''Güzel günler görecektik ve motoları da maviliklere sürecektik.''
Öyle olacağına inandırılmıştık çünkü.
2002 krizinden sonra bir daha ekonomik kriz yaşamayacaktık hani.
Krizlere neden olduğuna inandığımız kamu kurumlarının neredeyse tamamını satmıştık.
Ülkemizde 20 yıllık dönemde 62 milyar dolarlık özelleştirme gerçekleşmiş.
Alaattin Aktaş'ın 1 Nisan'da Dünya gazetesindeki köşesinde yayınladığı verilere göre 2002’de 129,6 milyar dolar olan dış borcumuz, 2020 sonunda 450 milyar dolara çıkmış.
Dış borç stokunun bu yıl ise 458 milyar dolar olduğu söyleniyor.
Sıcak parayla çevirmişiz ekonomiyi bir anlamda.
Para boldu ve bu yüzden Bir daha kriz falan olmaz'' diye düşündük.
Daha doğrusu buna inandırıldık.
Borçlandıkça, borçlandık.
Nede olsa ''Borç yiğidin kamçısıdır'' Atalar sözüyle büyüdük nede olsa.
Dolarla maaş almıyoruz elbette.
Bu yüzden asgari ücret, yüzde 50 dolayında yapılan zamla 4 bin 253 lira olunca kısa süreli bir sevinç yaşadık ama hesabı döviz üzerinden yapınca da, alım gücümüzün bir yıl öncesine oranla 110 dolar dolayında, yani 1800 lira kadar azaldığını anlayınca da büyük bir hayal kırıklığı yaşadık.
''Dolarla maaş almıyoruz elbette'' dedik ya.
Taflan pazarındaki köylü kadın fiyatını sorduğumuz hıyara 10 lira isteyince bunun sebebini gel de dolara bağlama.
Mazot Atakum'da 11.60'dan satılıyordu dün.
Köylü traktörüne bu fiyatla mazot almak zorunda kalırsa, hıyara da 10 istemesi anasının ak sütü gibi helaldir aslında.
''Alt tarafı hıyar'' deyip geçmeyin.
Her şeyin fiyatı artıyor.
Pazardaki bir başka köylü kadın tereyağına 80 lira isteyince ''Üç ay önce 45 liraydı'' şeklindeki itirazıma ''Şimdi al, Ramazan'da pişman olma'' diye gelen cevap karşısında deniz tarafından gelen soğuk esen rüzgarın etkisiyle mi bilmem ama birden dondum kaldım.
Zor günlerden geçiyoruz biliyorum.
Ve fakat.
Bir taraftan da düşünüyorum.
Bizim yaşadığımız bu zorluk ne ki.
Ömrünün büyük bölümünü mahpushane avlusunda gökyüzüne bakara geçirmek zorunda kalan Nazım Hükmet ''Güzel günler göreceğiz çocuklar / Motorları maviliklere süreceğiz'' dediyse, doların fiyatı yukarıya doğru seyrini sürdürürken bile güzel ve güneşli günler görme ihtimaline inanıyorum yine de.