limanbet limanbet bonus veren siteler bonus veren siteler bonus veren siteler istanbul evden eve nakliyat cappadocia green tour istanbul sex shop jojobet giriş jojobet casino siteleri nakliyat istanbul evden eve nakliyat istanbul eşya depolama
Gazeteci Ile Gastecinin Farkı
Yazarlar // 28 Ağustos 2015 Cuma 00:00

Ragıp GÖKER

Gasteci de tanıdım gazeteci de.
Gasteci, mesleğe şöyle veya böyle bulaşmış biridir.
Gastecilik, bir baltaya sap olamamışların, bizim mesleği geçici geçim kaynağı olarak gördükleri son limanlarıdır.
Kendilerini zorla kabul ettirmeye çalışırlar.
Çoğu kere tehdit ve şantaj yaparlar.
Meslekte kalıcı olamazlar.
Rüzgâr gibi gelir ve geçerler.
Gazetecinin ise tek amacı toplumu bilgilendirmektir.
Devlet 212 sayılı yasa ile gazetecilerin özgür kalabilmesini teminat altına almıştır.
Gazetecinin özgürlüğü kişiye özel bir imtiyaz gibi görülür ama öyle değildir.
Gazetecinin özgürlüğü toplumun özgürlüğüdür aslında.
Devlet aslında bu mesleği önemsemiştir.
Toplumu korumak, mesleğe kötü niyetlilerin bulaşmasını önlemek adına gazeteciye kimlik kartı bile devlet denetiminde verilir.
O 212 yasayla birlikte meslek örgütlerinin de üye verdiği bir komisyon aracılığı ile verilirdi basın kartları, hükümet şimdi o komisyonu lağvetmiş.
Nedense, ‘’Hayırlısı’’ demek gelmiyor içimden.
Basın kartını ilk kez onda görmüştüm.
1975 yılı Şubat ayında Mesleğe ‘Ofis Boy’ olarak yanında başladığım Ferruh Çetin’in basın kartına bakarken ‘’Bi gün benim de olacak mı’’ diye düşünmüştüm.
Oldu çok şükür, 30 yılı aşkın bir süredir basın kartımı gururla taşıyorum
Ferruh Çetin, Günaydın Gazetesinin Samsun bürosunu kendi olanaklarıyla kurmuştu ama Bab-ı Ali’nin eli en sıkı adamı Haldun Simavi’ye büroyu kabullendirmişti.
Çalışkandı ama bir o kadar da sükseliydi Ferruh Çetin.
Havalıydı yani.
Bu yüzden seveni olduğu kadar ve belki de daha fazla sevmeyeni vardı.
Çok eleştirilmiş olmasına rağmen ‘Gazeteciydi’.
Tıpkı yıllar önce rahmete kavuşmuş Nazif Demirel, İsmet Hatipoğlu, Adem Bilir ve Ertuğrul Veyisoğlu gibi.
Ve hatta asıl meslekleri fotoğrafçılık olmasına rağmen Bahri Altay ve Doğan Kaynar’ın ‘Gazeteci’ gibi yaşayarak mesleğimize emek verdiklerini söylemeden geçersem, çoktan rahmete kavuşmuş bu insanların aziz hatıralarına büyük haksızlık etmiş olurum.
Büronun temizlik işlerini yaptıktan sonra Ferruh Çetin’in başına dikilir, nasıl haber yazdığını gözlemlerdim.
Bi gün ‘’Niye dikiliyorsun başımda’’ demişti.
Bu durum Rahmetli Nazif Demirel’in dikkatini çekmiş olmalı ki, bir fotoğraf koydu önüme ve ‘’Buna resim altı yaz’’ dedi.
Şimdi sayfalar dolusu yazabileceğim o resmin altına o vakit, kan ter içinde kalmama rağmen tek satır bile yazamamıştım.
Ferruh Çetin, bir süre sonra fotoğraf makinesini verdi ve beni bir açılış haberine gönderdi, ilk haber fotoğraflarımın bir kısmı fulüydu, bir kısmında ise insanları eğri büğrü çekmiştim.
Ferruh Çetin yılmadı, İsmail Başaran asker dönüşü beni Türk Haberler Ajansına (THA) alana kadar habere göndermeye devam etti.
O Ferruh Çetin şu sıralar kendisine aman vermeyen bir hastalıkla boğuşuyor.
Hayatı hep dalgaya almış bir adamdı Ferruh Abi.
Hiç hasta olmayacak gibi yaşadı.
Ki;
Ben de onun hiç hasta olmayacağını düşünürdüm.
Bir ay öncesine kadar O’da hastalığını önemsemiyordu, dün ziyaretine gittiğimde, ondaki önemli bir değişikliği fark ettim.
‘’Ne olacaksa olsun’’ dedi bir ara.
Pes etme sakın.
Vazgeçme.
Diren be Ferruh Çetin.