Yazarlar // 15 Nisan 2016 Cuma 00:00
Ragıp GÖKER
Nur gölünde uyumasını dilediğim Rahmetli Babaannemin köydeki evimizin avlusunda çok güzel bir bahçesi vardı.
Bir kiraz ağacının yanı sıra, nar, erik, elma ve incir ağaçlarının da süslediği bahçesinde Babaanneciğim, mevsimine göre her türlü sebzeyi yetiştirirdi.
Ölümünden sonra amcamın karısı o bahçede şimdilerde de sebze falan yetiştiriyor ama bahçe Babaannemin sağlığındaki kadar güzel ve alımlı değil maalesef.
Rahmetli Kayınvalidemin sağlığında o seviyor diye mevsim kıştan çıkıp bahara döndüğünde, Altınkum’da yazlık ev kiralardım.
O yazlık evin bahçesinde iki yıl boyunca sebze yetiştirmeyi denedim.
Patlıcan ve biber den çok iyi verim aldım.
Hıyar da iyiydi.
Bir tek fasulye yetişmedi.
Oysa Babaannemin bahçesinde yetişen fasulye çok verimli olurdu.
Biraz kafa yorunca fasulyeden neden ürün alamadığımı anladım.
Sırık dikmemişim.
Sırık olmadan fasulye de olmaz zira.
Fasulyeye bir nevi payanda lazım yani.
Siyaset ve iş dünyası da öyle değil mi?
Özellikle siyasetçiler sırtlarını yaslayabilecekleri bir veya birkaç payanda bulurlar.
Payandalar çoğu kere siyasetçilerin arasından seçilir ama bir gazetecinin de payanda olduğu durumlara rastlamak mümkün.
Ama zor iştir siyaset adamına payanda olmak.
Her daim, senin O’nu taşımasını ister.
Fasulye sırıksız olmaz ya öyle yani.
Siyasetçi bazen kendisinin pohpohlanmasını istediği gibi, olur olmaz yerde rakibine de vurulmasını ister.
Daima yazacaksın
Özellikle de ‘’Yazarım ha’’ deyip de yazmazsan.
Olmaz.
Aksi halde sırıksız ekilen fasulye gibi olu verirsin
Verimsiz.
Bir işe yaramayan.
Şu kural kesinlikle unutulmamalıdır:
Fasulye ve sırık iki elmanın yarısı gibidir.
Sırıksız fasulye, fasulyesiz sırık olmaz.
Bilmem anlatabildim mi?