Enflasyondaki hareket durmuyor.
Dün bu sütunlardaki ''Pazar yeri alev alev'' başlıklı yazımda pazar alışverişindeki aile maceramızı anlatırken, taze fasulye ve dolmalık bibere40, patlıcana 30 lira istendiğini yazmıştım.
Bu fiyatlar, tarladan çıkışta da yüksektir umarım.
Tarladan, pazar tezgahına gelene kadar oluşan farkın tamamı umarım aracıların cebine gitmiyordur.
Umarım ve dilerim üreten de iyi para kazanıyordur.
Bu beklentim nedeniyle olsa gerek, pazar yerlerinde alışveriş yaparken hiç pazarlığa girişmem.
Köylü kadınlarla ve esnaflarla pazarlık yapmaya çalışanları da ayıplarım açıkçası.
Pazar yerlerinde durum böyle.
Şehir içindeki küçük esnafın durumu da pazar yerindeki esnaftan farklı değil.
Dün bacanağımla gazeteye gelirken, berberimdeki bacanağımım Gazi Caddesi üzerinde çanta ve ayakkabı satan bir esnafa vitrindeki spor ayakkabısının fiyatını sordu.
Esnaf, eliyle 5 işareti yapınca.
''50 lira mı?'' diye sordu bacanağım.
Bunun üzerine esnaf ''Karınınız açsa yemek ısmarlayayım, çay söyleyeyim ama fiyata bir şey yapamıyoruz'' dedi
500 liraymış aslında ayakkabının fiyatı.
50 liralık etiketler geçmişte kalmış.
Çok bilinen markalardan birinin üretimi olan o ayakkabı AVM'lerde daha pahalıya satılıyormuş aslında.
Dükkandaki aydınlatma gereçlerini falan kapatıp girerleri azaltıyorlarmış ve bu nedenle daha ucuza satılıyormuş o markalı ayakkabı.
''Elektrik faturan ne kadar geldi?'' diye bu defa ben sordum.
''Üç ay önce 300 lira dolayında ödüyordum, son faturam 750 lira geldi'' dedi.
Aynı gün İYİ Parti'nin gurup toplantısına davet edilen bir küçük sanayici OSTİM' deki kira artışlarından dert yanarken, geçen sene bu zamanlar 4 bin 600 lira olarak ödediği elektrik faturasının bu ay yüzde 450 dolayında artışla 27 bin 600 lira olarak geldiğini söyleyince bizim sanayideki durumu merak ettim açıkçası.
Samsun'da da durum aynı aslında.
Özellikle elektrik faturalarındaki artışın, ihracat yapanlar çok sıkıntı oluşturmadığı anlaşılıyor ama iç piyasa için üretim yapanların durumu içler acısı diyebilirim.
Geçen yıl bu zamanlar 8 lira dolayındaki dolar kurunun 14.60'ı gördüğü şu günlere hammadde fiyatlarındaki artışı sanırım söylemeye bile gerek yoktur ama enerji sarfiyatına dair maliyetlerindeki artışta sanayicinin belini büken bir başka etken olarak önümüze çıkıyor.
Dün görüştüğüm bir sanayici dostum, ''Meseleye yanlış yerden bakıyorsunuz?'' diye uyardı beni.
İznini almadığım için ismini yazmadığım sanayici dostum ironik bir yaklaşımla, ''Üreten kaybedecek. Bu durum bizde de böyle bütün dünyada da böyle'' derken. ''Sorunu paranı olmadığı yerde arıyorsunuz ama asıl sorun paranın olduğu yerde'' diyordu
Sanayici dostum bunu söylerken aslında paradan para kazananları ama buna karşın tek kuruş vergi ödemeyenleri kastediyordu aslında.
Kurlardaki artış ve faiz büyük bir bela.
Faizlerin düştüğü söyleniyor ama daha yeni bir kamu bankasından aylık 1,94, yıllık da yüzde 23.28'le tüketici kredisi kullanmış bir yurttaş olarak, tüketici kredisinin maliyeti buysa ticari kredinin maliyeti acaba ne kadar olur diye de kendime sormuyor değilim hani.
İnancımıza göre faiz haram ama hala devletin merkez banksı dahil kamu ve özel bankalar, faizle para alıp, para satıyor.
Para verilirken de alınırken de milletin kanı emiliyor.