60'lı yılların darbeler dönemini hatırlamıyorum.
Henüz bebeklik yaşlarımdaydım zira.
Askerlerin 12 Mart Muhtırasını yayınladıkları 1971 yılında da siyasal bilincim oluşmadığı için o günlerde olup bitenin farkına ise Mahir'ler ve Deniz'ler olayından sonra farkına varabilmiştim ancak.
Ve fakat
Cuntacılar ülkemi 12 Eylül 1980'de gerçekleştirdikleri darbeye sürüklerlerken yaşanan bütün acıları herkes gibi ben de yaşamıştım.
''Beşi bir yerde'' olarak anılan Cuntacı’ların başı Kenan Evren, TV ekranında ülkenin yönetimine el koyduklarını söylerken, bu ülkedeki büyük çoğunluk ''Oh be'' demişti.
Görece, akan kan durmuştu.
Bizim kuşağın gençleri 70'li yılların ikinci yarısından itibaren sokaklarda bir birini boğazlıyordu.
Gazetelerin manşetleri öldürülen gençler için tutulan çetelelerden oluşuyordu.
Bu ülkenin insanları nice sonra, gençlerin bir birlerini boğazlayacakları ortamın bizzat cuntacılar tarafından hazırlandığını öğrenmişti ama olan olmuş ülkem, bir süre postallar altında ezilmişti.
Ekonomimizde darmadağın olmuştu.
12 Eylül darbesinin, son darbe olacağını ve bu nedenle darbeler döneminin kapandığını düşünmüştük ama 28 Şubat ‘post modern darbesi’ ve e muhtıralar dönemleriyle bir kez daha sarsılmıştık ama 15 Temmuz'da FETÖ'cü hainlerin girişimiyle ülke olarak büyük bir travmayı yaşamış olduk.
15 Temmuz darbe girişimini büyük ölçüde halk önlemişti.
O nedenle ''Bu defa oldu, şimdi sahiden de darbeler dönemi son buldu'' dedik.
AK Parti iktidardaki 19. yılını sürüyor biliyorsunuz.
AK Parti'yi iktidara taşıyan en önemli faktör, Recep Tayyip Erdoğan'a okuduğu bir şiir nedeniyle verilen hapis cezasının yanı sıra, siyaset yasağı getirilmesiydi.
Halk, askerler tarafından Erdoğan'ın mağdur edildiğine inanmıştı.
2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında da AK Parti’nin önü bir kez daha kesilmek istenmişti.
Derken dönemin Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, 12 Nisan günü gece yarısına doğru yayınladığı e muhtıra ile halkın gözünde bir kez daha AK Parti kadrolarını mağdur duruma getirmişti.
AK Parti ve Erdoğan, e muhtıranın oluşturduğu endişe ortamını iyi kullandı.
Doğrusu bu ya, zamanın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da, e muhtıraya gerekli tepkiyi vermeyerek bu duruma çanak tutmuştu.
AK Parti'nin zor anlar yaşadığı dönemde gelen 15 Temmuz darbe girişimi engellenmişti çok şükür.
Başaramadı hainler ama o hain girişim iktidarı devirme amacı taşıdığı için iktidardaki AK Parti'ye siyaseten yaramıştır.
Bu kesin.
''Vesayet'' söyleminin AK Parti mensuplarının dilinden düşmeme nedeni budur kanımca.
Siyaset geleneğimiz 200 yıl öncesine dayanır ama demokrasi geleneğimiz çok yeni.
Çok partili döneme 1946'da başladık biliyorsunuz ama Avrupa'da demokrasinin 1789'daki Fransız ihtilaliyle başladığına inanılsa da, Avrupa demokrasisinin geçmişi, 1215 yılında yazılan Magna Carta bildirisine dayanır.
Demokrasinin temelleri çok eskilere dayandığı için İngiltere'de ‘darbe’ ve ‘vesayet’ gibi söylemlere de rastlanmıyor haliyle.
Gerek iktidara gelmek ve gerekse İktidara tutunmak için de bu türden söylemlere ihtiyaç duyulmuyor yani.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un, Cumhurbaşkanı tarafından ülkemizin Montrö gibi uluslararası sözleşmelerden çekilebileceğini söylemesi yeni bir tartışma ortamı yarattı.
Herkes buna dair bir şeyler söyledi.
Son olarak Deniz Kuvvetlerimizden emekli ‘104 Amiral’ tarafından bir bildiri ile bu durum protesto edilmeye çalışıldı.
Bu da yeniden ''Askeri vesayet'' ve ''Darbe heveslileri var'' gibi tartışmaları alevlendirdi.
İktidarın, ekonomideki olumsuzluklar nedeniyle zorlandığı bu günlerde patlayan e bildiri, iktidar için bu zor günleri atlatmak için tam anlamıyla bir can simidi gibi olmuş.
İktidar cenahından bildiriyi kınayan kınayana.
Bu bildiriden ''Cuntacılar darbe yapacak'' gibi bir çıkarım yapılabilir mi?
Bunu ima etmenin bile 'saçmalık' olarak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bunun yanı sıra, amirallerin bildirisini, ifade özgürlüğü olarak değerlendirebilir miyiz?
Yoksa ‘’Muhtıra mı’’ demeliyiz.
Anayasamızda bu gibi durumlar için şu ifadeler kullanılıyor:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”
Bu bildiri bence de ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir ancak, toplumun bir bölümünde iktidarı 'mağdur' gösterecek ve ülkenin gerçek sorunlarının tartışılmasını bir kenara bıraktıracak özellikteki böylesi bir bildiriyi zamansız ve hatta gereksiz buluyorum.
Bildiriler siyasete yön veremez.
Vermemeli de.
Sorunların tek çözüm kaynağı siyaset kurumu olmalıdır ve öyle kalmalıdır.