limanbet limanbet bonus veren siteler bonus veren siteler bonus veren siteler istanbul evden eve nakliyat cappadocia green tour istanbul sex shop jojobet giriş jojobet casino siteleri nakliyat istanbul evden eve nakliyat istanbul eşya depolama
Doların Ateşi Benimle Birlikte Kimleri Yakacak
Yazarlar // 27 Ekim 2021 Çarşamba 17:33

Ragıp GÖKER

Dün bu köşede ''Emekli maaşım üç ayda 419 lira erimiş'' başlığıyla doların sönmeyen ateşi nedeniyle benim gibi emekli maaşı ile geçinen dar ve sabit gelirli vatandaşların yaşamakta olduğu sorunları dile getirmeye çalışmıştım hatırlarsanız.

Benim yazımın yayınlandığı gün Dünya'da İsmet Özkül da ''Kur krizi en fazla kimleri vuracak?'' başlığıyla konuyu daha geniş bir perspektiften incelemiş.

Özkul yazısına ''Adını net koyalım, şu günlerde yaşadığımız şey 'Kur Krizi'dir’’ diyerek başlamış.

Özkul Merkez Bankası’nın 2 puanlık faiz indiriminin kimseyi ikna etmediğini ileri sürdüğü ve adına ''Kur Krizi'' dediği durumun döviz kurlarını ateşlediğini ileri sürmüş.

''Suriye’ye ilişkin konuşulanların üzerine bir de büyükelçiler vakası eklenince, ateşin üzerine benzin dökülmüş oldu.'' görüşünü de savunmuş İsmet Özkül.

Benim dünkü yazımda ''Şimdi açtık ellerimizi semaya. 'Dolar kuru burada kalsa bari' diye dua ediyoruz.'' diye yazdığım gün Özkul da köşesinde ''Kurların nereye kadar gideceği, nasıl kontrol altına alınacağı, tehlikeli gidişe karşı bir şeyler yapılıp yapılmayacağı bilinmiyor. Bilinmezlik, belirsizlik, şeffaflıktan yoksun ortam, dalgalanmayı artırıyor.'' görüşünü savunmuş.

Bu köşede yazılanları okuyanlar dünkü yazımda ''Ülkemizin dış borcu Mart ayı sonu itibariyle 450 milyar dolayındaydı. Kur artışıyla birlikte ödeyeceğimiz borcun da Türk parası karşılığı artmasından falan söz etmeyeceğim ama o parayı da vatandaşlar olarak biz ödeyeceğiz.''dediğimi de anımsayacaklardır.

Özkul da benzer ifadeler kullanmış ve yazısını şöyle sürdürmüş:

''Özellikle dış borç ödemeleri ve açık pozisyon yükü, tahminlerin ve hazırlıkların çok ötesinde can yakar hale geldi. İçinden geçmekte olduğumuz kur krizinin olası hasar boyutlarını anlayabilmek için uluslararası yatırım pozisyonu ile dış borç verilerine yakından bakmak gerekiyor. Öncelikli tespitleri şöyle sıralayabiliriz.

Türkiye’nin brüt dış borç stoku ikinci çeyrek itibarıyla 446.44 milyar dolar ile GSYH’nin yüzde 58.3’ü düzeyinde. Kurlardaki yaklaşık 1 TL’lik artış borç yükünün 400 milyar TL kadar artması demek.

Toplam dış borçların 125 milyar doları kısa vadeli. Bir yıl içinde ödenecek bu borçlarla ilgili kur krizi faturası 100 milyar lirayı aşacak.

Ağustos ayı itibarıyla özel sektörün 164.5 milyar dolar uzun vadeli ve ticari borçlar hariç 8.9 milyar dolar kısa vadeli dış borcu var. Kur krizinin özel sektöre faturası 150 milyar lirayı bulacak.

Uluslararası yatırım pozisyonu verilerine göre Ağustos’ta 292 milyar dolar olan toplam pozisyon açığının 110.8 milyar dolar ile yüzde 37.9’u reel sektörün, 81.5 milyar dolar ile yüzde 27.9’u bankaların. Kur krizinin artırdığı dengesizlik en çok reel sektörün risklerini artıracak.

Reel kesimin yurt içi işlemler dahil toplam döviz pozisyon açığı temmuz ayı itibarıyla 126.7 milyar TL düzeyinde. Kur artışının reel kesime faturası 120 milyar lirayı bulacak.

Çok kısa vadede Kasım ayında özel sektörün yılın en yüklü dış borç ödemelerini yapacak olması, kur krizi faturasının kağıt üzerinde yapılan hesaplar olmaktan çıkıp hemen can yakacağını haber veriyor. Özel sektörün Kasım’da 5 milyar dolar uzun vadeli, 1.1 milyar dolar da kısa vadeli olmak üzere toplam 6.1 milyar dolarlık dış borç ödemesi var. Sadece kur krizinin özel sektöre, sadece önümüzdeki aya ait faturası 6 milyar lirayı bulacak.

Bunlar sadece açık pozisyon ve dış borçtan gelecek faturalar. Asıl büyük fatura, yüksek enflasyon ve yoksullaşma ile toplumun geneline çıkacak.''

Dövizin sönmeyen ateşi hepimizi az veya çok yakacak bu belli.

Bundan kaçış olmadığı da anlaşılıyor.

Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomisi, kaygan bir zemin üzerinde duruyor.

Bu nedenle ekonomide dalgalanmaların önüne geçmek, öncelikle her alanda huzur ve güven ortamını sağlamakla mümkün.

Bunu biliyoruz artık.

Güçlü bir ekonomik yapıyı kurmanın gerek koşullarından biri de sağlıklı büyümden geçiyor.

Bunu yapmanın en temel koşulu da üretmektir.

Sıcak parayla yürütülen ekonomik politikalar, bir dönem için yeterli oldu belki ama sürdürülebilir bir durum olmadığını, politik söylemlerin yanı sıra, faiz indirimi gibi kararlardan bile çok çabuk etkilenerek oluşan tahribatlardan anlıyoruz.