limanbet limanbet bonus veren siteler bonus veren siteler bonus veren siteler istanbul evden eve nakliyat cappadocia green tour istanbul sex shop jojobet giriş jojobet casino siteleri nakliyat istanbul evden eve nakliyat istanbul eşya depolama
Demokrasiyi Araç Olarak Görenlere
Yazarlar // 12 Eylül 2014 Cuma 00:00

İsmail BAŞARAN

YIL: 1980, aylardan Eylül.

Eylül ayının 12’nci günü…

Saat: 04.00

Türkiye yeni güne yine bir darbe ile uyandı.

Gerçi bu darbe bekleniyordu, eli kulağında deniliyordu. Siz bakmayın sonra eleştirildiğine, o gün neredeyse Türk toplumunun büyük bölümü bir “Ohhh” çekmişti.

Türk Haberler Ajansı’nın Samsun Büro Şefliği görevini sürdürüyordum.

Darbe’nin olduğu saatten itibaren, hatta daha birkaç saat öncesinden itibaren ayaktaydım.

Samsun’da kuş uçurtulmuyordu.

Sokağa çıkma yasağı uygulanıyor, bazı “habersizler” sokağa çıkarken binalarına sokuluyor, sadece birkaç çocuk ekmek almaya gidebiliyordu.

Darbe olmuştu tamam da biz gazeteciler çalışacak mıydık?

Çalışacaksak nasıl çalışacaktık?

“Ya Bismillah” deyip kendimi atmıştım sokağa.

Basın kartım elimde her gördüğüm ere ve erbaşa göstere göstere Samsun Valiliği’nin önüne kadar gitmiştim.

Vali Bey’in makamına çıktığımda Albay Ahmet Varol’un orada görevde olduğunu öğrenmiş ve sormuştum.

Ahmet Albay yanındakilere soran gözlerle bakmaya başlamıştı.

Öyle ya gazeteciler nasıl çalışacaktı?

Hemen dosyalar açılmış konu araştırılmıştı.

Gazeteciler çalışmalarını sürdürecekti.

Kendilerine çalışmalarında zorlukla karşılaşmamaları için kart verilecekti. Bu kart sayesinde bizler  “sokağa çıkma yasağının dışında” kalmıştık.

Çalışıyorduk ancak aksaklıklarla da karşılaşmıyor değildik.

Darbenin ilk günleriydi daha.

Haber almakta zorlanıyorduk, aldığımız haberleri yazmakta zorlanıyorduk.

Başta Nazif Demirel olmak üzere birkaç gazeteci on madde halinde isteklerimizi bir dilekçeye yazmış ve Samsun Sıkıyönetim Komutanı Albay Ahmet Varol’un karşısına çıkmıştık.

Derdimizi anlatmış ve dilekçeyi kendisine vermiştik.

Ahmet Albay dilekçeyi aldıktan sonra okumuş ve “Bunu işleme koymayacağım, bu dilekçeyle siz İhtilale ültimatom veriyorsunuz çocuklar” deyivermişti.

Sonra da eklemişti:

Bunu işleme koyarsam sizi yukarıya (Kışlada tutukluların kaldıkları yere yani) göndermem gerekir.

Ahmet Varol’un bu ifadesinden sonra bizim Nazif Abi (Nazif Demirel) buz gibi bir sesle şöyle demişti:

Gazeteciler zaten yukarı yerlere layıktır…

Yıl 2014.

Bugün 12 Eylül.

Ben yine sizlerle birlikteyim.

Alnım açık.

Hür bir şekilde yazılarımı yazıyorum.

Hem de her gün.

27 Mayıs 1960.

12 Mart 1971.

12 Eylül 1980.

Bu üçünü de yaşadım.

Aradaki pos modern darbeleri de.

Demokrasiden daha güzelini görmedim.

Demokrasiyi “amaçları için araç olarak görenler” varsa eğer, onlara da hatırlatıyorum:

Demokrasi gibisi yok.

Yarın sizin de ihtiyacınız olabilir...

 

VALİ BEY, GENÇ KIZLARIN RÜYALARINI SÜSLEYİN

Samsun Valisi Hüseyin Aksoy, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün önündeki bahçede açılan bir mini fotoğraf sergisini geziyordu.

Orada Bafra’daki tarihi Kızılırmak Köprüsü’nün de fotoğrafı vardı.

Vali Bey, hayran hayran bakıyordu o fotoğrafa.

Hani o adına türküler yakılan köprü var da…

Hani Bafra’da gelenek hale gelen “Her gelinin gelinlikle birlikte üzerinden geçtiği köprü” işte.

O köprü, fotoğrafına hayran hayran baktığınız o köprü yıkılmak üzere

Gelin öncelikle Bafra, sonrasında Samsun ve daha da sonrasında Türk Kültür ve Sanatını sevenlere bir müjde verin.

“O Köprü Kurtulacak” deyin.

O köprünün bakım ve onarımı için girişimler sürüyor, yıkılmadan kurtarılacak deyin ne olur…

Ve gelinler o köprüden yine geçsinler bundan sonra da.

Geçsinler ve “Köprüden Geçti Gelin, Saç Bağın uçtu gelin…” türküsü yine davul zurna eşliğinde çalınsın orada…

Çekilen fotoğraflar tüm dünyaya yayınlansın.

Samsun’da “tarih ve kültüre sadece bakılmıyor korunuyor da” desin görenler…

 

GÜNÜN SÖZÜ

Ne yaparsan yap. Yengeç yengeçtir. Doğru yürümez... Aristophanes

 

DUVAR YAZISI

Karganın inadı kartal olmaya yetmez.