İllerde tatbikatlar yapılıyor!
Yapılan tatbikatlar ilginç!
“Darbe tatbikatı!”
Bunu Ankara ve Sakarya’da basına yansıdığı kadarıyla izledik…
Askeri tatbikatı biliyoruz, yangın tatbikatını, sivil savunma hatta deprem tatbikatını biliyoruz ama darbe tatbikatı sanırım Cumhuriyet tarihinde ilk kez oluyordur…
Hal böyle olunca toplumda bir darbe beklentisi ve buna bağlı teyakkuz hali oluşuyor…
Son darbe tatbikatlarından anlaşıldığı kadarıyla; sosyal medya, sosyal medyayı aktif kullanan siyasiler, yerel bürokratlar, sivil unsurlar ve polisler tatbikatın ana unsurları…
Darbenin adı kadar yaşattıkları da kötü!..
Bunu, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca yaşanan; 2 Darbe, 3 Muhtıra, 5 Darbe girişimi ve ayaklanma ile deneyimledik…
Darbe endişe veriyor ama bu süreçte daha da endişe verici bir durum daha var!
Halk ile askerin arasındaki güvenin açılması!
Özellikle dönemde;
Ergenekon ve Balyoz tertipleri ve sonrasında yaşanan 15 Temmuz süreci sonrasında ordu ile millet arasındaki kopukluk olası bir yeni darbe girişimi ile hat safhaya ulaşma potansiyeli taşımaktadır.
Her iki süreç sonrasında gelinen noktada asker maalesef gerek emirle gerekse de kendi inisiyatifi ile “üniformalı olarak sokağa çıkmaktan imtina eder hale gelmiş” durumda!..
Haddini aşan, kast eden, kendince durumdan vazife çıkartan yapılar bir şekilde derdest edildi ve halen daha edilmeye devam ediyor.
Ya geriye kalan Ordumuz!
Ordu bizler için Peygamber Ocağıdır ve kutsaldır!..
Neydi sloganımız; “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye”...
Ordumuz güçlü olmazsa asla ve asla gelecekte güçlü bir Türkiye hayali kuramayız…
Dünyada ordusu olmayıp güçlü diye bizlere yutturulmaya çalışılan ülkelere bir bakın!
Almanya ve Japonya;
Her ikisi de dünya ekonomilerinin devleri olmasına rağmen II. Dünya savaşında yenilmiş ve işgal edilmiş, hatta imzaladıkları anlaşmalar ile orduya sahip olmaları engellenmiştir. Mesela Japonya’nın sadece meşru müdafaa hakkı gücü olarak birlikleri vardır. Alman Ordusu ise önce dağıtılmış, sonradan NATO bünyesinde ordusunu kurmuştur.
Yani işgal edilmişler, kötü birer örnektir ve kötü örnekler de emsal teşkil etmemektedir.
***
Ordu ile milletin arasındaki gönül köprüleri yeniden kurulmalıdır.
Kurulmalıdır çünkü olası bir darbe girişiminde millet ile askerin karşı karşıya gelmesi ülke bütünlüğünün ve üniter devlet yapısının yok olmasına kadar ilerleyebilecek birtakım gelişmelere neden olma ihtimali vardır.
Darbeden medet ummak; Darbeyi fırsat bilerek doğu ve güneydoğuda yapay çatışma ve kaos ortamı ile BM gibi uluslararası yapıları, imzalanan “ikiz yasalar”, NATO ile imzalanan “Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti”nin tezkeresiz/izinsiz ülkeye müdahaleye kadar götürebilecek bir durumun olabileceğini görmemek demektir.
Olası bir darbe girişiminde halk ile orduyu kışlada, sokakta karşı karşıya getirmek çabası, gerek darbeyi planlayanların gerek ise halk içindeki illegal yapıların kanlı emelleri olabilir.
***
NATO ile ilişkilerin “hızlı Rusya yakınlaşması” ile gerilmesi,
AB ile restleşmeler,
BM’ye yapılan OHAL sürecinde referandum yapılması konusundaki şikayetler,
ABD ile YPG/PYD’ye askeri ve siyasi destek konusunda anlaşmazlıklar,
Rusya ile Afrin’de askeri üs ve YPG/PYD’ye askeri eğitim konusunda fikir ayrılıkları,
İran’la, Kuzey Irak ve son olarak mülteciler konusundaki gerginlikler…
Tüm bu gelişmeler gelecek adına çok dikkatli siyaset üretmeyi ve daha makul ve uluslararası diplomasiye uygun dil kullanmayı zorunlu kılıyor…
***
Bu yapıların hedefinin ve rüyasının;
BM ve NATO gibi uluslararası güçlerin yapılan anlaşmalardan doğan gerekçelerin oluştuğu iddiası ile bir müdahaleye tevessül etmek,
Rusya ve İran’ın hayalinde “Suriye’ye dönüşmüş bir Türkiye” olduğu,
İsrail ve ABD başta olmak üzere bölgede BOP denilen illet proje ile bir sözde “Büyük Kürdistan” hayallerini hep taze tuttuklarını,
Ermenistan ve Yunanistan’ın “aç tavuk misali” ülkemiz üzerinde hak iddia ettikleri,
Olduğunu hep aklımızın bir köşesinde tutmak gerek…
***
Bu süreçte bizlere düşen referandum sürecinde fikirlere saygı göstermek ve asla ve asla aynı fikirde olmadığınız kişileri ötekileştirerek kutuplaşmaya, gerginliğe, kavgaya ve nefrete mahal vermemektedir.
Referandum ülke kaderinin devamı olduğu gibi tam manası ile ne bir başlangıç ne de bir sondur.
Özetle; Hayatın 17 Nisan’da da devam edeceğinin bilincinde olarak süreci geçirmek gerek…
Ne EVET ne de HAYIR, “siyasi bir tercih gibi değil, idari bir alternatif gibi değerlendirilmeli”dir.
Bu idari alternatifin sonucuna da herkes saygı göstermelidir.
Geleceğe umutla ve güvenle bakabilmek dileğiyle, kalın sağlıcakla…