Yazarlar // 19 Kasım 2015 Perşembe 00:00
Ragıp GÖKER
Dün eski Başbakan ve Anavatan Partisi (Anap) ’ın kurucularından Mesut Yılmaz’ın
Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan bir açıklaması çok ilginçti.
Mesut Yılmaz, Türk siyasetinde merkez siyasetinin temsilcilerindendir.
CHP’nin AK Parti karşısında merkez siyasetinin temsil edebileceğini iddia ediyor.
Çok partili siyasal yaşamamızın ilk dönemi CHP açısından oldukça sancılı geçmiştir.
CHP, 1950 seçimlerinden itibaren Demokrat Parti karşısında üst üste seçim
yenilgileri almıştı.
27 Mayıs’ta kapatılan Demokrat Parti’nin yerine kurulan Adalet Partisi, Süleyman
Demirel’in liderliğinde merkez siyasetin temsilcisi olarak iktidarın en güçlü adayı
olarak ortaya çıkınca, CHP için yeni bir yol haritası çizme zorunluluğu doğmuştu.
Dünyada liberal politikalar karsısında marksist solun etkisindeki genç kuşaklar 60’lı
yıllarda çok etkili oluyordu.
Partinin gençlerin kontrolüne girmesinden endişe eden CHP Genel Başkanı İsmet
İnönü, 1965 Temmuz’unda Abdi İpekçi’ye yaptığı bir açıklamada CHP’nin yeni
çizgisini ‘Ortanın solu’ olarak açıklamıştı.
İnönü CHP’nin yeni politik yaklaşımının sosyal demokrasi olarak açıklamaktan
korkmuştu
İnönü’nün 12 Mart muhtırası sonrasında askerler tarafından kurdurulan hükümete
CHP’nin bakan vermesine karşı çıkan Bülent Ecevit’in, İnönü’yü devirerek Genel
Başkan olmasından sonra CHP, politikalarını sosyal demokrasi çizgisinde
geliştirmeye başlamış ve bunu dillendirmekten çekinmez olmuştu.
‘Karaoğlan Efsanesi’ bu politikaların izinde doğmuş ve büyümüştü.
Ve fakat
Cuntacıların 12 Eylül faşist darbesinden sonra Türk Siyaseti başka bir yöne doğru
evirildi.
Bu tarihten sonra ülkemizde sosyal politikaların sınıf mücadelesi üzerinden
yapılmasından vazgeçilmiş, politikalar daha çok etnik ve dini temel üzerinden
yükselmeye başlamıştı.
Bu yeni siyasi akımın CHP’yi de etkilemesi kaçınılmazdı.
Yeni dönemde CHP sosyal politikalar üretmekten gittikçe uzaklaşmış, devleti kuran
parti olmanın refleksiyle partinin politikaları daha çok laiklik söylemi üzerinde
şekillenmiş, partinin genel siyaseti de rejimi korumak üzerine doğru evirilmişti.
Deniz Baykal’ın istifasından sonra Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan olunca CHP’nin
politikalarında da değişim gözlenmeye başlandı.
Kılıçdaroğlu’nun, 2011’de yapılan seçimle birlikte, bu yıl yapılan 7 Haziran ve 1
Kasım seçimlerinde ekonomik söylemlere daha çok ağırlık verdiği görüldü.
Ama buna rağmen CHP yine de beklenen oy patlamasını yapamadı.
Türk seçmenin, sosyal politikaları sevmiş olsa da, sandıkta CHP’yi tercih etmediği
anlaşıldı.
Bunu gören CHP yöneticileri, partinin vitrinine merkez sağda tanınan isimleri
koymaya başladı.
İlhan Kesici, Sinan Aygün, Mehmet Haberal gibi isimlerin milletvekili yapılması bu
arayışın sonucudur.
Dün Cumhuriyet’te Mesut Yılmaz’ın açıklamasını okuyunca CHP’nin merkez partisi
olma arayışlarının yeni olmadığını fark ettim.
Süleyman Demirel’in de yakın çevresine ‘CHP’yi destekleyin’ dediği biliniyor.
Şu bir gerçek ki, Türk seçmeni yüzde 70 oranında sağ partilere oy veriyor.
Merkez sağda AK Parti’ye alternatif olacak bir parti kurulmadığı sürece de AK Parti’yi
iktidardan uzaklaştırmak mümkün görünmüyor.
Mesut Yılmaz’ın işaret ettiği bu konu parti içinde tartışılacaktır.
Tartışılmalı da.
Din temelli söylemler hariç CHP’deki sosyal demokrat çizginin merkezi temsil etmiş
olan Doğruyol ve Anap’ın politikalarından çok farklı olmadığını da bir dip not olarak
söylemek isterim.