Prof. Dr. Kenan Mortan, fosil yakıtların kullanılmasının önüne geçilememesi gibi gerekçeler nedeniyle dünyadaki biyoçeşitliliğin hızla yok olmaya başladığını ileri sürdü.
Ekonomi dünyasının yakından tanıdığı bilim insanlarından biri olan Prof. Dr. Kenan Mortan ‘’RESİM’’ adını verdiği ve dostlarıyla paylaştığı haftalık yazılarının sonuncusunda, Birleşmiş Milletlerin 2010 yılında, 20 noktalı Aichi Hedefleri‘ni benimsemiş olmasına ve 2020‘de bu hedeflerine ulaşmayı planlamasına rağmen, hedefe hiç bir hedefe ulaşılamadığı belirtti.
Bu konudaki hedeflere ulaşılamadığı gibi beş başlıkta kötüleşme tespit eden 145 bilim insanı ve uzman tarafından IBSES adına bir çalışma yapıldığını dile getirdi.
Kenan Hoca, bilim insanları ve uzmanların tespitlerine dayanarak ‘’Dünya her zamankinden daha fazla bozuluyor ‘’ diyor.
Ve şunu da soruyor:
‘’Farklı bir ifade beklemeli miydik?’’
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF)‘nin 2020 Living Planet Raporu’na göre 1970-2016 yıllarında canlı sayısında yüzde 68 gerileme olduğunu da dile getirenlerin olduğuna değinen Prof. Dr. Kenan Mortan, halen yerküre üstünde 1 milyon bitki türü ve canlının yok olma tehlikesi taşıdığını belirtti.
En iyisi ben susayım Kenan Hoca konuşsun:
Şöyle ki:
‘’Yediğimiz gıdanın yüzde 75’inin polemleme sonucu oluştuğu varsayımına göre çeşitliliğin fotosentez yoluyla önlediği CO2 ise yaşamın olmazsa olmazı.
6.Büyük Kitesel Yokoluş Çağı, öncelikle fosil kaynak kullanımından, sonra da insanların doğa tecavüzünden kaynaklanıyor.
Burada ‘’ insan‘’ sözünü kullanarak, sorunu perdelediğimi biliyorum, daha açık konuşayım: Fosil kaynaklarına dayalı 3. ve 4. Endüstri Devrimi ‘nin özü fosil kaynakların hoyratça kullanımına ve doğanın istismarına dayalıydı ve bu refah, sınırlı bir insan kümesinin gönenci. Yeryüzünün yok edilmesiyle, kârların çoklaştırılması arasında doğru bir orantı var.
İnsanın içini bayıltan olgular sıraladığımı biliyorum.
Gelin, biraz da Yokoluş‘u önleme yolunda olup-bitenden söz edeyim...
Bunlar küçük adımlar, ama anlamlı, çünkü ardında bilinçli insan iradesi var.
Geçen hafta Alman Yeşiller Partisi‘nin ‘’Seçim Programı‘’ parti kurultayında onaylandı ve ‘’ Özgürlük + Adalet + İklim ‘’üçlüsü, birbirinden ayrılmaz ‘’insanlık hakkı’’ olarak tescil edildi.
İşin güzeli, Alman halkının 2/3’ünün artık ‘’bağlayıcı’’ iklim kuralları istiyor.İş öyle iken,Yeşiller 24 Eylül’deki genel seçimin en önemli iktidar almaşığı.
Kanada’da da ilginç bir hal var...
Başkan Biden göreve geldiğinin ilk gününde Kanada’dan ABD ‘ne ulaşacak Keystone XL adlı, Kanada devletinin desteğini almış petrol boru hattının inşasını ‘’iptal ‘’ etmişti. Proje sahibi, TC Energy 9 Haziran ‘da ‘’pes‘’ etti ve bu projeyi durdurduğunu açıkladı. Bu gelişmede ‘’350.org‘’ adlı bir baskı grubunun yürüttüğü kampanya çok etkili oldu.
Ama dosya kapanmadı: TC Energy bu işi. bu kez NAFTA Anlaşması kapsamında yapmak istiyor.
Çok açık, kimse boş durmuyor, önemli olan var olma / yok olma savaşında kimin baskın çıkacağı...
Kömürle yerküreyi kirletme şampiyonu Çin bile bu yaz bir Emisyon- Ticareti-Sistemi’ni ( ETS ) yürürlüğe sokuyor. Yenilebilir, kirletebilirden daha fazla teşvik görecek. Batı dünyası’nın önde gelenleri ‘’Çin’de kömüre yatırım azalmadıkça bu ülkeye yatırım yok ‘’ kararında oydaşmış durumda, bunu uygularlar mı, ayrı bir konu.
Noktayı koyalım: Üstad Atila Alpöge, eşine-dostuna yolladığı şeker kıvamındaki mektuplarının sonuncusunda ( 20.06 ) Uluslararası Enerji Ajansı‘nın ( İEA ) duruşundaki değişikliğe dikkat çekti.
Ajans, yakın zamana dek bir ‘’ denge örgütü ‘’durumunda iken, şimdi ‘’İnsanlığın geleceğini hudutsuz tehlikeye sürükleyen petrol ve kömür temelli enerji politikalarına son verme zamanı gelmiştir‘’diyor.
IEA’nın başında Dr. Fatih Birol var. Dr.Birol‘un son 3 yılda bu kuruma kazandırdığı yön değişimi parmak ısırtıyor. Le Monde gazetesince‘’ IEA’na 180 derece dönüşüm yaptıran insan ‘’ (19.06 ) olarak lanse edilen Dr. Birol, bu politika yenilenmesinde ABD ve AB‘nin desteğini bile yarattı.Alpöge üstadın vurgusu gibi, böylesi bir yön değişimi gerçekleştirmek her babayiğidin harcı değildir, dostum Dr Birol‘a koca bir
‘’bravo’’.
Bu güzel esintilerle beslenen halen cılız çoban ateşini kıvama dönüştürmek bizim elimizde...
Yoksa ulu çınarımız Yaşar Kemal haklı çıkacak ve ‘’Deniz Küstü‘’ demeye devam edecek.
Oysa o ‘’umudun dilek taşı‘’ olarak, bizim onu haksız çıkarmamızı bekliyor...