Sayıştay raporları, belediye şirketlerinin gerektiği gibi denetlenmediğini ortaya koyuyor.
Denetimden yoksun bu şirketler birilerini zengin ediyor ama çoğu batma noktasındaki bu şirketler birilerini zengin ederken, yükü de vatandaşın sırtında kalıyor.
Dün de bu konuyu yazmıştık biliyorsunuz.
Bugünkü yazıya başlarken, dünkü yazıdaki bir hatamı da düzeltmek isterim.
Dünkü ''Belediye Şirketleri üzerine'' başlıklı yazımın bir bölümünde ''Erol Köroğlu'nun hem Meclis Üyesi, hem de Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde zamanın İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok'a, 'Belediyeye ait bir şirket nasıl oluyor da 23 milyon liralık ağırlama gideri yapabiliyor?' diye sordu mu?'' şeklinde bir ifadem olmuştu.
O dönemi yakından bilen bir dostum aradı ve ''O ağırlama ve temsil gideriyle ilgili harcama şirket üzerinden yapılmadı. Harcama belediye bütçesinden yapılmıştı'' dedi.
Belediye şirketlerinin de bu türden harcamaları oluyor ama ağırlama ve temsil giderleri için bu boyutta bir harcama kalemleri olmadığını benim de bilmem gerekirdi.
Bu hatamı düzeltir ve siz okurlarımdan da, konunun muhataplarından da özür dilerim.
Ve fakat.
Hangi bütçeden yapılırsa yapılsın, beş yıl içinde 20 milyon lirayı aşan temsil ve ağırlama gideri yine de fazla değil mi?
Çok eleştirdiğimiz ABD'nin başkanları, Beyaz Saray'da yapılsa bile yemek giderleri gibi kişisel harcamalarını ceplerinden ödüyorken, biz ABD'den daha mı zenginiz de belediye başkanlarının temsil ve ağırlama giderlerini ödüyoruz.
Bunu yazarken başta İlkadım Belediyesi olmak üzere hiç bir belediyeyi hedefe koymuyorum.
Bu türden saçmalıklar, belediyelerin yanı sıra, birçok kurum ve kuruluşta da yapılıyor çünkü.
Mesela biz çalıştığımız gazetelerde muhasebeye böyle bir fatura göndersek, patron anında bize kapının önünü göstereceği gibi o faturayı da bize ödetirdi.
Cemil Deveci'nin seçildiği ilk günlerde önüne Atakum Belediyesinde 37 ton et tüketildiğine dair bir fatura konulmuştu.
Akla ziyan bir durum olarak gördüğüm bu durumu birkaç kez bu satırlarda eleştirmiştim biliyorsunuz.
Gökhan Güler adında bir okur, o konudaki son yazılarımdan birine ''Halen aynı yalanı yazıyorsunuz, Mahkeme kararı ortada, Cemil Deveci'nin iftiracı olduğu yine mahkeme kararı ile ortada'' diye bir eleştiri yapmıştı.
Sonradan o et faturasını gönderen şirketin sahibi olduğunu öğrendiğim Gökhan Güler'e, o konudaki bir mahkeme kararının elimde olmadığını, kendisinde varsa bana da göndermesi halinde onu da yazacağımı söylemiştim.
E mail adresimi istedi, aradan bir aydan fazla bir süre geçmesine rağmen o mahkeme kararı elime ulaşmadı hala.
Son yıllarda kimi mahkeme kararları tartışılıyor olsa bile ''Şeriatın kestiği parmak acımaz'' inancımız gereği ''Mahkeme haklı demişse, haklıdır'' der biz de hakkını teslim ederdik.
Ve fakat.
Meselemiz, kimin haklı, kim haksız olduğuna dair durum tespiti yapmak da değil.
Konumuz belediye şirketleri üzerinden yapılan hesapsız harcamalardır.
Ki;
O şirketleri kurma yetkisi, 5 Nisan kararlarıyla belediye başkanlarının elini kolunu bağlayan durumun çözümü için getirilen bir kolaylıktı.
Kanun koyucu tarafından, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 70. Maddesi ile belediye başkanlarına şirket kurma izni tanınmış, ''Personele mi ihtiyacın var, şirketin üzerinden yeter kadarını alabilirsin'' denmişti.
Kanun koyucu şirketlerin denetlenebilmesi için de,''Şirket üzerinden yaptığın bütün işlemleri, belediyenin faaliyet raporunda da göster'' demiş ve bunu da ilgili kanunun maddeleri arasına yazmıştı.
Kanunları tersinden okumak veya etrafından dolanmak gibi maharetlerimiz var biliyorsunuz.
Yasaya bihakkın uyanlara sözüm yok elbette ama birçok belediye, şirketler üzerinden yaptıklarını, yıllık faaliyet raporları arasında göstermiyorlar.
Bu konudaki usulsüzlükleri Sayıştay raporlarında da görüyoruz ama bu kurala hala uyulmadığını da gözlemliyoruz.
Şirketler hesapsız harcamalarla birilerini zengin ediyor.
Sonuçta birçok belediye şirketi batağa sürükleniyor.
Yükü de biz vatandaşların sırtında kalıyor.