Dün çok sayıda dostumdan mesaj aldım.
Günlerden 10 Ocak’tı biliyorsunuz.
‘’Çalışan Gazeteciler Günü’’ adı verilen günümüzü kutluyordu dostlarım.
Sağolsunlar.
Varolsunlar.
Basın bayramıydı aslında adı.
12 Mart’ın faşist cuntacıları, 10 Ocak’ın ‘’bayram’’ adıyla kutlanmasını istemediler.
‘’Çalışan Gazeteciler Günü’’ denildi bu nedenle.
12 Eylül cuntacıları tarafından yürürlükten kaldırılan ama ülkemizin kazandığı en özgürlükçü anayasa olan 1961 Anayasa sayesine oluşan özgürlük ortamında çıkarılan 212 sayılı yasa, gazetecileri sosyal haklarla donatmıştı.
212 sayılı yasa, hükümetler tarafından gazete sahiplerine dayatılan haberleri vermek yerine, halkın vergilerinden oluşan kamu kaynaklarının nerelere harcandığına dair haberlerin verilmesini sağlıyordu.
Sosyal haklarla donatılan gazeteciler, patronun yazılması istediklerini değil, halkın bilmesi gerekenleri yazmaya başlamışlardı.
Dokuz gazete patronu 212 sayılı yasanın sağladığı bu duruma karşı çıkmış, gazetelerini yayınlamama kararı almışlardı.
Buna karşın gazeteciler, halkın haber almasını sağlamak amacıyla ‘’Basın’’ adı altında gazete çıkarmaya başlamışlardı.
Gazetecilerin meslek aşkı, patronların direncini kırmıştı yani.
Bu nedenle 10 Ocak, 12 Mart Muhtırasına kadar ‘’Basın Bayramı’’ olarak kutlanmıştı.
50 yıldır ‘’Bayram’’ diyemediğimiz için ‘’Çalışan Gazeteciler Günü’’ adı verilmiş olsa da, 10 Ocak sadece, çalışabilenler için kutlu bir gün değildir aslında.
Ve sadece.
Gazeteciler için de kutlu bir gün değildir 10 Ocak.
Ey okur;
Gazetecilerin bir boykotu kırmaları sonucu kazanılmış olsa da10 Ocak, aslında gazetecilerden daha çok senin için kutlu bir gündür.
Ödediğin vergiden oluşan kamu kaynaklarının nerelere harcandığını, 10 Ocak sayesinde kırılan o patron boykotu sonrasında öğrenmeye başladığını unutma.
Şimdilerde, dostlarımızın yanı sıra, çoğu kamu yöneticilerinden 10 Ocak’a dair kutlama mesajları falan alıyoruz ama bu günün oluşmasına neden olan 212 Sayılı Yasa, RTÜK Yasası çıkarılırken araya sıkıştırılan bir madde nedeniyle anlam ve önemini yitirirken, uygulamadan da kalkmış oldu.
1 Şubat itibariyle, Rahmetli Ferruh Çetin’in yanında çıraklık etmeye başladığım 1975 yılından bu yana mesleğimde 45 yılı geride bırakmış olacağım.
Başlangıç yıllarında sigortasız çalıştığım günleri saymazsak RTÜK Yasasının çıkarıldığı 15 Şubat 2011 tarihine kadar, 30 yıla yakın süredir, 212 sayılı yasanın sağladığı özgürlük ortamında görev yaptım.
212 Sayılı yasa yürürlükten kalkalı 10 yıl olmuş ama Genel Yayın Yönetmenim Yener Cabbar’ın sağladığı özgürlük sayesinde de dilediğimce yazabiliyorum hala.
İktidarlar, gazetecilerden haz etmedi hiçbir vakit ama yasalara saygı duyan iktidarları da oldu bu ülkenin.
Rahmetli Demirel, Ecevit ve Özal, kendilerine yapılan ağır eleştirileri bile olgunlukla karşılamayı bildiler.
Çünkü 212 sayılı yasa tarafından korunuyorlardı ama yasa sayesinde sadece gazeteciler korunmuyor, patronlar da korunuyordu.
‘’Gazeteciler neden korunmalıdır?’’ diye soracak olursanız.
Bu soruya da Rahmetli Uğur Mumcu’nun yaptığı gazeteci tarifi ile cevap verebilirim.
Şöyle ki:
‘’Gazeteci, gerektiğinde hükümetlerle ve güç odaklarıyla savaşmayı göze alabilen kişidir’’
‘’Hükümetlerle savaşmak’’ derken, bu cümleden ‘devletle savaşmak’ anlamını da çıkarmayın sakın ki, genellikle öyle yapılıyor çünkü.
Devletin, hükümetler tarafından yönetildiği doğrudur ama kamu kaynaklarının da hükümetler aracılığı ile kullandırıldığı unutulmamalıdır.
Kamu kaynaklarının nerelere kullanıldığına dair haberlerin de, halkın bilmesi gereken en önemli konu olduğu gerçeğinden yola çıkarsak bunu da bunu da sadece gazetecilerin yapabildiğini de unutmayalım.
Sözün özü:
Gazetecinin özgürlüğü bir anlamda aslında senin haber alma özgürlüğüdür.