Merkez Bankası beklenen faiz kararını açıkladı.
Banka yüzde 15 olan politika faizini, 100 baz puan indirerek yüzde 14 olarak uygulanacağını duyurdu.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'nin kardeşi Seydullah Nebati, bundan haberdar mıydı bilmem ama yaptığı bir açıklamada bankanın faiz indirim kararının tüyosunu bir gün önceden vermiş oldu aslında.
Devlet ve hükümet görevlilerinin yakınlarının, vatandaşların yaşamına doğrudan etkileyecek kararlar hakkında konuşmaları hoş olmuyor.
Piyasalar teyakkuzda biliyorsunuz.
Herkesin gözü kulağı Merkez Bankasının açıklayacağı faiz kararına çevrilmişken, Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati'nin kardeşi tarafından kararın ne yönde olacağına dair açıklaması piyasalarda bir anda dalgalanmaya neden oldu.
Bankanın kararı henüz açıklanmamışken dolar 15,40 Tl'yi görmüştü bile.
Daha sonra 15,12'ye kadar inen fiyatlar, faiz kararının resmi olarak duyurulmasının ardından yeniden 15,38 dolaylarına yükseldi.
Yazının hazırlandığı sırada ise dolar 16,10'dan işlem görüyordu.
Bu duruma, ''Bakan'ın kardeşi sebep oldu'' demem elbette.
Seydullah Nebati, o sözleri, Bakan beyden aldığı bilgi doğrultusunda da söylemiş olabilir ama piyasalara bir etkisi olmayacağını düşünerek de, bir beklentisini ve temennisini de dile getirmiş olabilir.
“Sehven de söylemiş olabilir” diyorum yani ama bir taraftan da yapılmaması gerektiğini sözlerime ekliyorum
Çünkü, bakan yakınlarının açıklamaları da ciddiye alınacağı için spekülasyonlara da neden olabilir.
Sorumlu mevkideki kişiler, doğru olduklarına inansalar bile her şeyi, her yerde söylememeli.
DYP iktidarının ilk yıllarıydı.
Bir fuar açılışına katılmak için Samsun’a gelen Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Aykon Doğan, “Dövizde artış beklemek doğru bir karardır” demişti ve ben de bunu yazmıştım.
Haber yayınlanınca dolar fiyatı o gün iki katına çıkmıştı.
Allah’tan kriz kısa sürmüş, durum bir felakete dönüşmemişti.
Çünkü Bakan, bilerek ya da bilmeyerek sorumsuzca bir açıklama yapmıştı ama gazete sorumlu davranarak haberi manşete bile taşımaktan korkmuştu.
Bunu nereden mi biliyorum.
Gazetenin o sıralardaki Yazı İşleri Müdürü Mustafa Mutlu, haftalık olayları değerlendirdiği köşesinde, “Bakan konuşursa” başlıklı bölümde, haberi manşete taşımak yerine neden ikinci manşet yaptıklarını anlatırken, herkesin sorumluluğuna dikkati çekmişti.
Demek istediğim şudur:
Devlette görevli kişilerin yakınları da olsa öyle, 'laf olsun-torba dolsun' kabilinden her konuda konuşmamalı.
Hassas günlerden geçiyoruz.
Bir çok kişiyii gelecek kaygısı sarmış durumda.
Kimse yarınından emin değil yani.
Doların ateşi bir tülü söndürülemiyor.
Bu nedenle devlete ve millete zarar verecek davranış ve tutum sergilemekten uzak durmalıyız.
Hani nasıl söylenir:
Ağzından çıkacak sözü, önce kulağı duyacak yani.
Bunu söylerken, ''Kimse konuşmasın, herkes sussun'' demiyorum elbette.
Global krizin etkileri de ekonomimize kötü etki yapıyor.
Bir taraftan böyle düşünüyoruz ama döviz fiyatlarında bir yıl içinde oluşan yüzde yüz oranına varan artışın nedenlerinden birinin hükümetin kararları olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz.
Muhalefetin bu konuda eleştiri yapması en doğal hakkıdır yani
Bu süreçte Merkez Bankası Başkanı kaç kere değişti mesela.
Hüsamettin Cindoruk'a bir TV programında konuşurken söylediği bir detay dikkatimi çekmişti.
Cindoruk, 1950'de iktidar olan Demokrat Parti'nin, CHP' yönetiminin göreve getirdiği zamanın Merkez Bankası Başkanını 1958'e kadar değiştirmediğini söylerken, Merkez Bankası'nın siyasetin müdahalesinden uzak tutulması gerektiğini hatırlatıyordu bir anlamda.
Şu sırlara sıklıkla ''Bankanın adı neden Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası değil de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası?'' diye soruluyor ya.
Nedeni şudur:
1930 yılında kuruldu Merkez Bankası.
Atatürk sağ iken yani.
Atatürk ve arkadaşları, siyasetin bankaya müdahalesini engellemek istemişler ve çoğunluk hisseleri kamu bankaları ve hazinenin kontrolünde olmak üzere özel bankalarında ortak olduğu bir şirket yapısı altında kurmuşlar bankayı.
Çoğunluk hisseleri ancak 70'li yıllarda hazinen kontrolüne geçen bankanın siyasetin müdahalesinden korumak için başkanın görev süresi dolmadan değiştirilmesini engelleyen bir ilkesi de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişi sağlayan Anayasal düzenlemesinin yapıldığı tarihe kadar korunması başarılmış.