Korona dünyayı şaşkına çevirdi.
Bu illetin insanlara bulaşmadığı tek bir ülke kalmadı.
Ülkemizde de hızla yayılıyor.
Her akşam Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklama yapacağı saati iple çekiyoruz.
Virüsün ogün kaç kişiye bulaştığını ve kaç kişiyi aramızdan aldığına dair bakan açıklamalarını merak ve dikkatle izliyoruz.
Dün itibariyle virüsün ülkemizde bulaşmadığı il kalmadığını da bakan açıklamalarından öğrenmiş olduk.
Bu illetin bütün illerimize yayılmış olması nedeniyle sürecin başından beri beklenen o açıklama da geldi.
Hangi ilde ne kadar vaka var ve hangi il, ne kadar kayıp verdi bunu da öğrendik artık.
Bakan, Samsun’daki vaka sayısının 112 olduğunu açıkladı ama virüsten kaybettiğimiz kişi sayısını açıklamadı.
Buna karşı Vali Osman Kaymak, Samsun’da 3 kişinin koronadan hayatını kaybettiğini duyurdu.
Önceki akşam itibariyle virüsün ülkemizdeki üssünün İstanbul olduğunu da öğrenirken, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu kısmı olarak sokağa çıkma yasağı uygulanması gerektiğini söylemeye devam ediyor.
Sağlık Bakanı, bir taşıyıcının, yani bulaştırıcıların virüsü aynı anda yaklaşık 30 kişiye bulaştırdığını, bu nedenle virüsün çok hızla yayıldığını açılandı ancak, sürekli yinelenen “Evde kal Türkiye” çağrılarına rağmen, insanlarımızın bu çağrıya uymadıklarını da anlıyoruz.
Virüs bu hızla yayılırsa sokağa çıkma yasağı gibi daha etkili önlemler alınır mı bilinmez.
Çünkü böyle bir kararı almak da hiç kolay değil.
Bunun bir bedeli var zira.
Devletin aldığı kararla sokağa çıkmak yasaklanırsa, evde kalanların bütün ihtiyaçlarının devleti yönetenler, yani hükümetler tarafından karşılanması gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “Ekonomik İstikrar Kalkanı” adı altında açıklanan paketinin, bu türden bir uygulama için yetmeyeceğini anladık.
Sokağa çıkma yasağı gelmese bile şehir merkezlerinde birçok işyeri önlem amaçlı olarak kapatıldı biliyorsunuz.
Bir çok esnaf ve onların yanında çalışan insanlar evlerine ekmek götüremez durumdadır.
Dayanışa zamanındayız yani.
Bu amaçla önce CHP’li belediyeler tarafından bağış kampanyaları başlatıldı.
Sonra Cumhurbaşkanının öncülüğünde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından “Biz bize yeteriz” mottosuyla da başka bir bağış kampanyası başlatıldığı duyuruldu.
İçişleri Bakanlığı “Devlet içinde, devlet olmaz” denilerek belediyelerin kampanyaları durduruldu, banka hesaplarına da bloke edildi.
Muhalefet,bu karara sert tepki verdi ama buna karşın birçok kamu kuruluşu kampanya açtı.
Bazı illerde Milli Eğitim Müdürlüklerinin başlattığı kampanya iddiaları muhalefet partileri tarafından TBMM gündemine bile taşındı.
Bu arada Yargıtay Başkanı tarafından yazıldığı iddia edilen bağış kampanyası ile ilgili o yazı, TV haberlerine konu oldu.
Yargıtay Başkanı da kampanya başlatabilir elbette ancak, kampanyada limit konması dikkati çeken unsur oldu.
Yargıtay’ın yazısında, hakim ve savcıların yanı sıra, yargıtay üyelerinin kampanyaya bin lira, değer personelin ise yüz lira ile katılması istendi.
Kampanyaya limit koymak demek, “Kampanyaya katılmak zorunludur” anlamı çıkarır ki, bunun olması hiç istenmez.
Yargı mensuplarının tamamının, kampanyaya katılmak konusunda gönüllü olacaklarına inanırım.
“Ben katılmam” diyecek hiçbir hakim ve savcının olacağını asla düşünmem
Ve fakat.
Böyle bir yazı nedeniyle bütün yargı mensupları, şimdi kendilerini kampanyaya katılmama konusunda kendilerini mecbur hissedeceklerdir.
Oysa bağış gönülden yapılanı makbuldür.